Perşembe günü yayımlanan "Şirketler neden gayrimenkul alıyor" başlıklı yazımın tahminimden daha fazla ilgi gördüğünü itiraf etmeliyim. Üst düzey banka yöneticileri, meslek örgütleri başkanları ve reel sektörden sayısız dönüş aldım. Özellikle reel sektör temsilcilerinden gelen dönüşler tam bir serzeniş niteliğinde! Reel sektörün elindeki gayrimenkullerin değerlemesine ve krediye dönüşümüne ilişkin tespitlerimin ve bu konuda yaşanan sıkıntılarla ilgili örneklerimin "az bile" olduğu şeklinde dönüşler aldım.
Konuya yönelik üst düzey banka yöneticileri de "kredinin arkasında bir teminat olması" zorunluluğunun bir tercih değil mevzuat düzenlemesi olduğunu ifade etseler de bankaların kredi politikalarına yönelik müdahalelerin/uygulamaların işleri daha da zorlaştırdığını ifade ediyorlar. Örneğin ticari kredilerdeki aylık kredi büyüme limitlerinin bankaları da zor durumda bıraktığını çoğu zaman çok eski ve güvendikleri müşterilerini bile zor duruma düşürecek uygulamalar yapmak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar.
Ancak konu sadece bu kısıtlar değil elbette. Bizim bankacılık sektöründe yapısal bazı sorunlar da bar. Bugün Türkiye'deki bir bankanın bir şirkete kredi limiti tanımlaması ve bu limiti kullandırması farklı şeyler. Son dönemde bankada limiti olduğu halde kredi kullanamayan çok sayıda şirketin de şikayetlerine tanık olmuşsunuzdur. Kredi kullandırımından bağımsız olarak bir banka bir şirkete limit tahsis ederken bir reyting sistemi uygular. Söz konusu reyting sistemleri son dönemde insan faktörünü en aza indirmek için o kadar mekanik hale getirilmiştir ki artık çoğu örnekte bir şirketin gerçek durumu ile onun reyting notu arasında inanılmaz farklar oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu da bankanın söz konusu şirkete kredi tahsisini engelleyen başka bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu bakımdan bankalarda şirketleri tahlil etmek için kullanılan reyting sistemlerinin Türkiye'nin gerçeklerine uygun kurgulanması konusu büyük önem taşıyor.
Öte yandan zannedilenin aksine bankalar yüksek faizden hoşlanmazlar. Faizlerin yüksek olması bankaların oransal olarak daha fazla kâr elde ettiği anlamına gelmez. Ancak son dönemde kamu bankaları da dahil olmak üzere gördüğümüz yüksek kar artışlarının önemli bir bölümünün faiz dışı gelirlerden oluşması gibi istenmeyen bir durum var.

19