Şirketler neden gayrimenkul alıyor

Türkiye'deki şirketler genellikle verimsizlik ve kaynakları doğru yönetememekle suçlanır. Gereğinden fazla çalışan istihdamı, ihtiyaçtan daha büyük üretim tesisleri, vardiya sayısına değil makine sayısına bağlı büyüme stratejileri ve kurumsallaşma konusundaki dirençleri ilk akla gelen eleştiriler olarak sıralanabilir. Hatta dönem dönem kredi genişlemesi olduğunda da elde edilen finansmanın işletme sermayesi olarak kullanılmadığı bunun yerine gayrimenkul alımına yöneldiği de ilk sırada gelen suçlamalardan bir tanesidir.

2016 yılındaki KGF destekli büyük kredi genişlemesinin olduğu yılda ise bazı işletmelerin eriştiği finansmanın bir kısmıile gayrimenkul alması çok eleştirilmiş ve o dönem reel sektörücanlandıran paketinsağladığıbüyük faydası yerine bu küçük eleştiriler ön plana çıkarılmıştı.

Ben de konuya salt akademisyen olarak baktığım dönemlerde kısmen bu eleştirileri anlamlı bulsam da istisnai bazı örneklere takılmamak gerektiğini ifade ediyordum.Ancak takip eden yıllarda reel sektör tecrübem artınca ve şirketlerin saha pratiğine şahitlik edince söz konusu eleştirilere neden olan şeyin şirketlerin"gayrimenkul sevdası"değil Türkiye'deki bankacılık anlayışı olduğuna kanaat getirdim.

Yazılarımı sürekli takip edenlerin de bildiği üzere Ben Türkiye'deki bankacılık anlayışını"Kısa vade, yüksek faiz, orantısızteminat" olarak tanımlıyorum.Zira kullandırılan krediler oldukça yüksek faizle ve görece kısa vadeli olarak tahsis ediliyor. Ayrıca bu kredilerin tahsis süreçlerinde ise kullandırılan kredinin çok üzerinde değerleme ile teminatlar alınıyor. Bu değerlemelerin de piyasa fiyatlarının oldukça altında olduğunu düşünürsek karşımıza şu şekilde bir tablo çıkıyor: Piyasada 100 milyona satılacak bir gayrimenkul 70 milyon olarak değerlenip karşılığında 20-30 milyonluk kredi kullandırılıyor. Yani orantısız bir teminat var.

Teminat demişken gördüğünüz üzereTürkiye'definansmana erişimin ilk koşulu teminat verebilmek. Yani şirketler ihtiyaç duydukları finansmana erişebilmek için bir şekilde gayrimenkul sahibi olmak ve bunları teminat olarak vermek zorunda. Durum bu şekilde olunca şirketler de ellerine geçen her fırsatta gayrimenkul satın almak istiyorlar. Dolayısıyla şirketlerin "gayrimenkul sevdası!" bankacılık sektörünün işleyişinden kaynaklanıyor.