Yazımın başlığında sorduğum sorunun cevabı aynı zamanda Türkiye'nin orta gelir tuzağından çıkmasında da anahtar rol oynuyor olabilir. Bu bakımdan her zaman konuştuğumuz sanayinin dönüşümü ve yapısal reformlar meselesine eğilmenin daha doğru olduğu bir dönemde olabiliriz. Zira uzunca bir süreden bu yana faiz, enflasyon ve kur seviyesi kısır tartışmalarının gündemi işgal ettiği cari dönemin bizleri meşgul etmesine izin vermeden bu yapısal konuları tartışmaya açmanın büyük önem taşıdığını değerlendiriyorum.
Bugünkü yazımda beni bu konuyu yazmaya iten ise Merkez Bankası'ndan yayımlanan, Mustafa Erdem ve Selçuk Gül'ün kaleme aldığı "Üretimin Teknoloji Yoğunluğu: Türkiye'ye İlişkin Gözlemler" başlıklı ekonomi notu. Yazılarımı sürekli takip edenlerin bildiği üzere Merkez Bankası'nın bu şekildeki nitelikli çalışmalarına çok önem veriyorum ve gündem müsaade ettiği sürece de bu çalışmaların genel bir özetinin daha geniş çevrelere yayılması için gayret ediyorum.
Detaylara geçmeden önce hemen belirteyim söz konusu çalışmanın bulguları Türkiye için umut verir nitelikte. Çünkü son on yıllık dönemde yüksek ve orta-yüksek teknoloji üretiminde dikkat çekici bir artış var. Hatta bu dönemde Türkiye'nin teknoloji yoğunluğuna göre sanayi üretimindeki artış Avrupa ülkelerinden olumlu yönde ayrışıyor.
Bu konu pek çok açıdan önemli çünkü yüksek ve orta-yüksek teknoloji gruplarında üretim yapan firmaların genel olarak likidite ve karlılık oranlarının yüksek olduğu, borçluluk oranlarının da düşük olduğu gözlemleniyor. Bu da söz konusu firmaların ekonomideki şoklara karşı daha dayanıklı olduğu anlamına geliyor.
Birkaç detay veri ile Türkiye'nin son dönemdeki bu başarısını daha da somutlaştırmamız gerekirse şunları ifade edebiliriz;
•2014-2024 arasındaki sanayi üretimi artışında Türkiye'nin; Litvanya, Polonya ve Danimarka'nın ardından dördüncü sırada yer aldığını görüyoruz.
•Yine son on yılda yüksek teknoloji grubunda Türkiye, Litvanya'dan sonra en çok üretimi olan ikinci ülke olmuş.
•Benzeri şekilde orta-yüksek teknoloji grubundaki üretim artışında Türkiye yine Litvanya'dan sonra ikinci sırada.
•Yüksek ve orta-yüksek imalat sanayinin toplam istihdamdaki payı açısından konuya bakarsak Türkiye'nin Romanya ve Sırbistan'dan sonra üçüncü sırada olduğunu görüyoruz.
Elbette burada bir not düşmekte fayda var. Son on yılda bu ülkelerin hiçbirisi Türkiye kadar çok badire atlatmak zorunda kalmadı. Hatta ekonomiye etki eden ekonomi dışı olumsuz faktörlerle Türkiye kadar karşı karşıya kalan başka bir ülke de yok ve Türkiye tüm bu gelişimi diğer ülkelere görece çok büyük bir nüfus ve göç dalgasına rağmen gerçekleştirdi.