Bildiğiniz üzere yerleşik küresel iktisadi sistemin en önemli önermelerinden birisi de kamu iktisadi kurumlarının eninde sonunda başarısızlığa mahkum olduğu dolayısıyla kamunun elindeki tüm şirketlerin özelleştirilerek yani özel sektöre satılarak elden çıkarılması gerektiğidir. Burada verimlilik ve kârlılık üzerinden bir yaklaşım vardır ve kamunun tüm sektörlerden çekilmesi salık verilir. Bu önermeler kısmen doğru olsa da konu stratejik alanlara geldiğinde işin rengi değişir ve bazı durumlarda en neo-liberal zihinler bile "devlet nerede" diye sormaya başlar.
Türkiye gibi afet riski yüksek ve henüz bireysel emeklilik sisteminin erken gelişme döneminde olduğu bir ülkede sigorta sektörü stratejik alanlardan bir tanesidir. Bu alanda istisnai bir kamu girişimi neo-liberal sistemin önermesinin aksine ciddi bir başarı hikayesi yazıyor. Hantallıkla, verimsizlikle ve piyasa dinamiklerinden kopuk olmakla eleştirilen kamu girişimlerinin aksine 'Türkiye Sigorta' son dönemdeki başarıları ile dikkat çekiyor. Hafta başında bir yatırımcı sunumu yayınlayan Türkiye Sigorta'nın son dönemdeki gelişimi dikkatimi çektiği için bugünkü yazımı bu stratejik kurum hakkında yazmaya karar verdim.
Esasen 1957'den bu yana farklı isimler altında faaliyet gösteren şirketin başarı ivmesi son birkaç yılda güçlenmiş durumda. 2020 yılında Türkiye Varlık Fonu çatısı altında kurulan Türkiye Sigorta kısa sürede sektörün lideri konumuna yükseldi. Pazar payının %16'sına sahip olan şirket sektör karının da %20'sini tek başına elde ediyor. Bu rakamları sadece bir başarı ölçütü olarak değil aynı zamanda kamu varlığının stratejik bir sermaye aracı olarak doğru yönetilmesinin bir sonucu olarak değerlendiriyorum.
Diğer yandan normalde "hantal" olması beklenen bir kamu girişimi çağın gereği olarak dijitalleşme konusunda da dikkat çekici bir başarıya sahip. 6,5 milyon mobil kullanıcıya ulaşan şirket 1,1 milyon aktif kullanıcıya yapay zeka destekli bir dijital asistan ile 2,3 milyon soruya tek başına yanıt veriyor.