Enflasyon beklenti üstü geldi Peki faiz ne olacak

Geçtiğimiz haftayı enflasyon sürprizi ile tamamladık. Piyasalardaki genel beklentinin üzerinde bir enflasyon oranı açıklanmasının ardından yıl sonu için enflasyon tahminlerimizi %30'un üzerine güncellemek zorunda kaldığımızı bir önceki yazımda detaylı bir şekilde sizlere aktarmıştım. Çünkü Eylül ayında beklenti üstü gelen enflasyon aynı zamanda yıllık enflasyonu da 16 ay sonra düşüşten yükselişe çevirmişti.

Her ne kadar dezenflasyon süreci devam ediyor olsa da Eylül ayında aylık enflasyonun ana eğilimi yeniden yükselmiş oldu. Geçici olduğunu değerlendirdiğimiz bu aylık artış maalesef Merkez Bankası'nın faiz indirim patikasını da etkilemiş görünüyor. Her ne kadar faiz indirimi için yeterli alan olduğunu değerlendirirsek de bu indirimlerin oranları bir önceki aya göre aşağı yönlü revize edilmiş durumda.

Örneğin JP Morgan, bu yıl için kalan son 2 Para Politikası Kurulu toplantısında toplamda 250 baz puanlık bir faiz indirimi beklediğini açıkladı. Banka Ekim ayında Merkez Bankası'nın faiz indirim beklentisini 200 baz puandan 150 baz puana çekerken aralık ayındaki 150 baz puanlık faiz indirim beklentisini de 100 baz puana çekti. Eylül ayı enflasyonu JP Morgan'ın yıl sonu enflasyon tahminini de %29,5'ten %31,5'e yükseltmesine neden oldu.

Benzeri şekilde Citibank da kalan 2 toplantıda toplamda 350 baz puanlık faiz indirimi beklediğini açıkladı. Bununla birlikte pek çok banka ve ekonomist Merkez Bankası'nın faiz indirimlerinde Eylül ayı enflasyonundan önceki kadar hızlı gidemeyeceğini öngördüğünü açıkladı.

Elbette Merkez Bankası'nın faiz indirimleri için önünde ciddi bir alan var. Ancak Merkez Bankası'nın faiz indirimleri konusunda reel sektörün beklentileriyle finans piyasalarının dayatması arasında sıkıştığı da kabul edilmesi gereken bir gerçek. Zira piyasalar yüksek oranlı bir faiz indiriminin enflasyonla mücadeleye zarar verebileceğini düşünürken reel sektör ise gittikçe daralan finansal koşullardan şikayetçi. Bununla birlikte sürekli artan konkordato sayısı ve toplam kredilerin içindeki takibe düşen alacak oranındaki artış dikkat çekmeye devam ediyor. Her ne kadar mevcut seviyeler bir risk olarak değerlendirilmese de mevcut durum bir domino etkisi yaratma riski taşıdığından dolayı yakından takip edilmek zorunda.

Ayrıca konunun sadece faiz indiriminden ibaret olmadığını da yeniden hatırlatmakta fayda var. Çünkü devam eden sıkılaştırma programında faizin seviyesiyle birlikte kullanılan bir başka sıkılaştırıcı makroihtiyati tedbir de aylık kredi büyümelerine getirilen sınırlandırmalar. Bu politika da oldukça kararlı bir şekilde uygulanmaya devam ettirildiği için reel sektörün finansmana erişim şikayetleri de artarak devam ediyor. Eylül ayı enflasyon verisi maalesef bu tedbirin uzunca bir süre daha uygulanmaya devam edeceği sinyalini veriyor.