Türkiye'nin barış diplomasisinde yükselen rolü

3 Kasım 2025 tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilen çok taraflı toplantı, Gazze'deki trajedinin sona erdirilmesi ve bölgesel barışın yeniden inşası sürecinde dönüm noktası niteliğinde bir girişim olarak tarihe geçmiştir. Türkiye'nin ev sahipliğinde düzenlenen bu buluşmada Endonezya, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Pakistan'ın katılımıyla "Uluslararası İstikrar Gücü"nün kurulması fikri masaya yatırılmış, ateşkesin güçlendirilmesi ve uluslararası hukukun ihlallerine karşı kolektif sorumluluk mekanizmalarının işletilmesi yönünde önemli adımlar atıldı.

Gazze'de yaşananlar, yalnızca bölgesel bir çatışma değil, insanlığın vicdanında derin bir kırılmayı temsil etmektedir. İsrail'in defalarca yinelenen ateşkes taahhütlerini ihlal etmesi, sivilleri hedef alan saldırılarını sürdürmesi, ve uluslararası hukukun temel normlarını sistematik biçimde çiğnemesi, uluslararası düzenin meşruiyet krizini görünür kılmıştır.

GAZZE KRİZİ VE ULUSLARARASI HUKUKUN AŞINMASI

Modern uluslararası hukukta sivillerin korunması, savaş suçlarının cezalandırılması ve orantısız güç kullanımının yasaklanması ilkeleri, Gazze'de yaşanan trajedide ciddi bir testten geçmektedir. Bu bağlamda, İstanbul toplantısında öne çıkan diplomatik refleks, sadece siyasi değil, aynı zamanda ahlaki bir karşı duruşun da tezahürüdür.

Türkiye, bu süreçte yalnızca bir ev sahibi değil, etkin bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanı düzeyinde yürütülen diplomatik girişimler; Dışişleri Bakanlığı, TİKA, AFAD ve Kızılay gibi kurumların koordinasyonuyla birleştiğinde, Ankara'nın Gazze'deki insani ve diplomatik çabaların merkezi haline gelmesini sağlamıştır.

GAZZE İÇİN UMUT MASASI KURULDU

Türkiye'nin barış diplomasisinde sergilediği bu çok boyutlu yaklaşım, klasik arabuluculuk anlayışının ötesine geçerek "vicdani diplomasi" olarak nitelendirilebilecek yeni bir paradigmanın habercisidir. Bu paradigma, gücün değil adaletin, çıkarın değil sorumluluğun önceliklendirildiği bir dış politika anlayışını yansıtmaktadır.

Toplantıda ele alınan "Uluslararası İstikrar Gücü" önerisi, yalnızca güvenlik odaklı bir müdahale planı değildir. Bu fikir, adaletin yeniden tesisini merkeze alan normatif bir çerçeveye dayanmaktadır. Gazze'nin yeniden inşası, fiziki altyapının onarılmasının ötesinde, adaletin ve güvenin yeniden inşası anlamına gelmektedir.

Türkiye'nin önerisinin dikkat çekici yönü, bu süreci Batı merkezli değil, İslam dünyasının ortak iradesiyle şekillendirmeyi amaçlamasıdır. Bu durum, Soğuk Savaş sonrası dönemin tek kutuplu güvenlik anlayışına alternatif bir modelin doğuşuna işaret etmektedir.