Katar'a yönelik İsrail saldırılarının hemen ardından İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi'nin olağanüstü bir zirve düzenlemesi, tarihin bize sunduğu acı derslerin bugün hâlâ geçerliliğini koruduğunu hatırlatıyor. Zirvede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı konuşma, sadece bir politik uyarı değil, aynı zamanda İslam dünyasının vicdanına seslenen derin bir çağrı niteliğindeydi. Erdoğan, İslam dünyasının birlikten yoksun kalması halinde, işgalci güçlerin birer birer Müslüman devletleri hedef alacağını, parçalayacağını ve yalnızlaştıracağını açık bir şekilde dile getirdi.
Bu uyarı, geçmişin acı tecrübeleriyle birebir örtüşmektedir. Tarih bize, parçalanmış toplumların dış güçlerin kolay avı olduğunu defalarca göstermiştir. Endülüs'ün düşüşünden Osmanlı sonrası coğrafyanın işgallerine kadar her örnek, aynı hakikati haykırıyor: Birlik yoksa özgürlük de yok!
KURU DİPLOMASİ YETMEZ, ORTAK VİCDAN AYAĞA KALKMALI
Uluslararası ilişkiler teorileri açısından bakıldığında, parçalı yapılar "güç boşluğu" üretir. Güç boşluğu ise hegemonya arayışındaki devletler için davetiye niteliğindedir. Realist teori, devletlerin güvenliklerini sağlamak için güç biriktirmek zorunda olduklarını söyler. Ancak İslam dünyasının ülkeleri tek tek güç toplasa bile, kolektif bir irade ve ortak bir güvenlik mimarisi oluşturamadıkça her biri kırılgan kalmaya mahkûmdur.
İİT ve Arap Ligi, kurumsal olarak bu boşluğu doldurabilecek potansiyele sahip olmalarına rağmen, siyasi irade eksikliği nedeniyle etkisiz kalmaktadır. Erdoğan'ın uyarısı, bu kurumsal yapıları yeniden işler hale getirmeye yönelik bir zorunluluk çağrısıdır. Çünkü küresel düzenin tek kutuplu baskılarla ve adaletsiz dengelerle ilerlediği bir dönemde, yalnız kalan devletler "av" olmanın ötesine geçemezler.
BİRLİK OLMADAN DİRLİK OLMAZ
İslam dünyası, sadece stratejik değil, aynı zamanda manevi bir sorumluluk altındadır. Kur'an'ın "Müminler ancak kardeştir" (Hucurat, 10) ayeti, bu birlik çağrısının ilahi boyutunu göstermektedir. Bugün Katar'a yapılan saldırı sadece Katar'a değil, bütün ümmete yapılmıştır. Çünkü İslam coğrafyası, ortak acıları ve ortak değerleri paylaşan tek bir bedendir. Bir organ acı çektiğinde, bütün bedenin huzursuz olması gibi, bugün her Müslüman'ın yüreği Katar'daki saldırılarla sızlamalıdır.
İşte bu nedenle Erdoğan'ın mesajı sadece siyasi bir uyarı değil, aynı zamanda manevi bir çağrıdır: "Birleşmezsek yok oluruz." Bu çağrı, sadece liderlere değil, sokaktaki her insana yöneliktir. Çünkü ümmet bilinci, tabandan tavana doğru yükselmedikçe, zirvelerde alınan kararlar kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olacaktır.
Bugün ihtiyacımız olan şey, kuru diplomasi değil; ortak vicdanın ayaklanmasıdır. İslam dünyasının gençleri, akademisyenleri, iş insanları ve kanaat önderleri aynı hedefe kilitlenmedikçe, siyaset kurumu da gerçek bir dönüşüm yaşayamayacaktır.