İman, Barutun Susturamadığı Bir Direniştir

Ortadoğu, yüzyıllardır insanlık tarihinin hem en kadim medeniyetlerine hem de en trajik çatışmalarına tanıklık etmiş bir coğrafyadır. Bu topraklarda atılan her adım, yalnızca siyasal dengeleri değil, insanlığın vicdanını da doğrudan etkilemektedir. Bugün Gazze'de sağlanan ateşkes, yıkımın ve acının hâkim olduğu uzun bir sürecin ardından, barışa dair umutların yeniden filizlenmesine vesile olmuştur. Bu umut mimarisinde, Türkiye'nin oynadığı yapıcı ve dengeleyici rol, tarihsel sorumluluğunun ve insani diplomasi anlayışının en somut yansımalarından biridir.

Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye, Filistin meselesini yalnızca bir dış politika konusu olarak değil, aynı zamanda bir insanlık meselesi olarak değerlendirmiştir. 1948'den bu yana Filistin'in maruz kaldığı işgal, ambargo ve yıkım politikalarına karşı Türkiye'nin sergilediği tutum, çoğu zaman uluslararası toplumun sessizliğini bozan vicdani bir ses olmuştur. Son ateşkes sürecinde de Ankara, Batılı devletlerin ve özellikle ABD'nin direncini aşarak diplomatik temaslarda öncü bir rol üstlenmiş, barışın "haklı olanın yanında durmakla" başlayacağını göstermiştir.

ANKARA'NIN DİPLOMASİSİ, KUDÜS'ÜN DUASIYLA BULUŞTU

Türkiye'nin barış sürecindeki rolü yalnızca diplomatik girişimlerle sınırlı değildir. Bu rol, "adalet" kavramının hem İslam medeniyetinde hem de modern uluslararası hukukta taşıdığı anlamın birleşim noktasında şekillenmektedir. Türkiye, Filistin halkının meşru direnişini ve var olma mücadelesini, uluslararası hukuk normlarıyla uyumlu şekilde savunarak, mazlumun yanında duran bir diplomasinin mümkün olduğunu ispatlamıştır. Gazze'deki insani yardımlar, ateşkes müzakereleri ve uluslararası kamuoyunu harekete geçiren girişimler, modern diplomasinin vicdan temelli bir versiyonunu oluşturmuştur.

Filistin halkı ise bu sürecin en asil aktörüdür. Onlar, yıkılmış şehirlerin taşları arasında, yalnızca bir vatanı değil, bir inancı da korumanın onurunu taşımaktadır. Gazze'nin enkazlarından yükselen sabır, dünyanın hiçbir diplomatik metninde ifade edilemeyecek kadar derin bir imanı temsil eder. Bu iman, tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu halkının gösterdiği direniş gibi, tarihin akışını değiştiren sessiz bir iradedir. Zira Filistin'deki mücadele, sadece bir toprak meselesi değil; adalet, onur ve inanç meselesidir.