Parlatılmış lüksün içinde sunulan hayatların; hayranlıkla izlenen estetikle cilalanmış bedenlerin, kusursuz yüzlerin; ulaşılması kutsal bir hedefmiş gibi gösterilen makam ve mevkilerin; sevgi kisvesi altında sergilenen sahte yakınlıkların, ünvanların ve apoletlerin ardındaki hakikatin bir çamur deryası olduğunun fark edilmesi, modern insan için sarsıcı ama kaçınılmaz bir uyanıştır. Bu uyanış, yalnızca bireysel bir hayal kırıklığı değil; aynı zamanda çağımızın kolektif bir vicdan muhasebesidir.
Geç modern toplumlarda görünürlük, değerin yerine ikame edilmiştir. İnsan, kim olduğu ile değil; nasıl göründüğü, neye sahip olduğu ve başkaları tarafından ne kadar onaylandığı üzerinden tanımlanır hâle gelmiştir. Sosyal statü, ahlaki derinliğin; popülerlik, bilgelik ve emeğin; gösteriş ise anlamın önüne geçmiştir. Bu durum, bireyi sürekli daha fazlasını istemeye koşullandırırken, onu kendi iç dünyasından, öz benliğinden ve hakiki ihtiyaçlarından giderek uzaklaştırmaktadır.
STATÜ, GÖSTERİŞ VE RUHUN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Oysa gözü kamaştıranın değil, kalbi doyuranın peşine düşmek; insanın kendi öz değerini sessizlikte ve sadelikte yeniden hatırlamasını sağlar. Modern hayatın bitmeyen gürültüsü, insanın iç sesini bastırırken; sadeleşme, ruhun yeniden konuşmasına imkân tanır. Gösterişten arınmış, filtresiz ve sade yaşamlar; ruhun nefes alabildiği, mutluluğun sığınabildiği yegâne limandır. Zira mutluluk, çoğu zaman bir birikim değil; bir vazgeçiş meselesidir.
İnsan kalmanın bedeli emek ister; çünkü çağımız, insanı değil performansı, değeri değil verimliliği, erdemi değil vitrini ödüllendirmektedir. Böylesi bir düzende vicdanlı kalmak, yavaşlamak, yetinmek ve derinleşmek neredeyse bir "karşı duruş" hâline gelmiştir. Oysa tarih bize göstermiştir ki toplumları ileriye taşıyanlar, çoğunluğun alkışladığı yönlere koşanlar değil; sessizce hakikatin izini sürenler olmuştur.
PARILTININ ARDINDAKİ ÇAMUR
Sosyolojik olarak köksüzlük, yalnızca geçmişle bağın kopması değil; aynı zamanda değerler dünyasının parçalanmasıdır. Köklerinden kopmuş birey, rüzgârın yönüne göre savrulur. Bugün doğru olan yarın anlamsızlaşır; kutsal olan sıradanlaşır; utanılacak olan normalleşir. Bu nedenle gençlere aktarılması gereken en önemli miras, bilgi ya da statü değil; sağlam bir değer pusulasıdır. Pusulası olmayan bir zihin, en parlak yolları bile uçuruma çevirebilir.

2