Gazze'ye yönelik abluka, yalnızca bir güvenlik politikası değil; uluslararası hukuk açısından insanlığa karşı suç, hatta soykırım tartışmalarını beraberinde getiren ağır bir ihlaldir. 8 ve 9 Eylül 2025 tarihlerinde "Küresel Sumud Filosu"na yapılan saldırılar, bu hukuksuzluğun en çarpıcı örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir.
Filo, 45 ülkeden yaklaşık bin gönüllünün katılımıyla, gıda, ilaç ve tıbbi malzeme taşıyarak Gazze'ye ulaşmayı hedefleyen tamamen barışçıl bir girişimdi. Bayrakları Portekiz ve İngiltere'ye ait olan sivil gemiler, uluslararası sularda seyir halindeyken insansız hava araçlarıyla hedef alındı. Gemilerden "Familia Madeira" Tunus limanında demirliyken vuruldu, "Alma" ise açık denizde saldırıya uğradı. Her iki olayda da yangın çıktı, aktivistler yaralandı, gemiler hasar gördü. Tanık beyanları, radar kayıtları ve saldırıların benzer yöntemleri, İsrail sorumluluğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu saldırılar,
- BM Şartı m. 2/4'teki kuvvet kullanma yasağını,
- UNCLOS m. 87'deki seyrüsefer serbestisini,
- 1949 IV. Cenevre Sözleşmesi'nin sivillerin korunmasına dair hükümlerini,
- 1977 I No'lu Ek Protokol'ün 54 ve 70. maddelerini açıkça ihlal etmektedir.
Sivillerin aç bırakılması, insani yardımın engellenmesi ve yardım taşıyan gemilerin vurulması, Roma Statüsü'ne göre hem savaş suçu hem insanlığa karşı suçtur. Dahası, Soykırım Sözleşmesi m. 2(b) uyarınca "bir grubu yaşam koşullarını imkânsız hale getirerek yok etme kastı" kapsamına giren uygulamalar, bugün Gazze'de bütün çıplaklığıyla yaşanmaktadır.
CESARETİN HUKUKSUZLUĞA DİRENİŞİ
Burada dikkat çekici olan nokta, sivil inisiyatifin cesaretidir. Devletlerin sessizliği, çıkar hesapları ve diplomatik çekingenliği karşısında, farklı ülkelerden gelen yüzlerce gönüllü, hayatlarını riske atarak Filistin halkına insani yardım ulaştırmaya çalışmıştır. "Küresel Sumud Filosu" yalnızca bir yardım konvoyu değildir; aynı zamanda barışın sivil sahiplenişidir, uluslararası toplumun vicdanının somutlaşmış halidir.
Ne var ki İsrail, bu vicdani yükselişe karşı yine şiddeti, tehditleri ve hukuk dışı yolları seçmiştir. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in, filo katılımcılarını "terörist" ilan etmesi, aktivistleri yüksek güvenlikli cezaevlerine gönderme planını açıklaması ve teknelere el konulacağını duyurması, modern uluslararası hukukun alenen çiğnenmesidir. Bu tür söylemler, sadece saldırının hazırlık sürecini ifşa etmekle kalmamış; aynı zamanda İsrail'in sistematik caydırma stratejisini ortaya koymuştur.
SİVİLLERİN UMUDU, ADALETİN SINAVI: SUMUD FİLOSU
Peki bu noktada uluslararası hukuk ne diyor Türk Ceza Kanunu m. 13 uyarınca, soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçları gibi emredici normlara aykırı eylemler evrensel yargı yetkisi kapsamındadır. Failin Türkiye'de bulunması şart değildir. Benzer şekilde, Roma Statüsü m. 29 bu suçlarda zaman aşımı olmayacağını hükme bağlamaktadır. Dolayısıyla, Türk mahkemelerinin harekete geçmesi, elde edilen delillerin BM Güvenlik Konseyi, BM İnsan Hakları Konseyi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne iletilmesi, yalnızca bir tercih değil; hukuki ve vicdani bir yükümlülüktür.