Türkiye'de muhalefetin rolü, özellikle merkez sol gelenek açısından yalnızca iktidarı eleştirme pratiğine indirgenmemiştir. Ana muhalefet partilerinin tarihsel misyonu incelendiğinde, kurumsallaşmış muhalefet teorilerinde Giovanni Sartori'nin tanımladığı "sorumlu muhalefet" ilkesiyle büyük ölçüde örtüştüğü görülür. Ancak son dönemde CHP'nin sergilediği siyasetin, bu ilkelerden uzaklaşarak bir tür patinaj siyasetine evrildiği, yani hareket ediyor gibi görünse de stratejik bir ilerleme sağlayamadığı yönünde ciddi eleştiriler mevcut.
Parti içinde özellikle Ekrem İmamoğlu'nun hukuki süreci etrafında şekillenen söylemler, muhalefetin gündem belirleyici kapasitesini zayıflatmakta ve onu reaksiyoner bir çizgiye mahkûm etmektedir. İmamoğlu hakkında hazırlanan ve kamuoyunda tartışılan 3900 sayfalık iddianame hakkında yapılan "içi boş" nitelendirmeleri ise, siyasi iletişim açısından anlaşılır olsa da hukuki açıdan zaaf yaratabilecek niteliktedir. Çünkü siyaset bilimi literatüründe, özellikle O'Donnell ve Schmitter'in demokratikleşme paradigması üzerine çalışmalarında vurguladıkları üzere, muhalefetin hukuk temelli pozisyonlarını titizlikle kurması, güçlü iktidar eğilimlerine karşı en kritik direnç hatlarından biridir. Bu nedenle, hukuki süreçler hakkında yapılan açıklamaların en az siyasi açıklamalar kadar dikkatli ve teknik temelli olması gerekir.
Hamasetten Programatik Siyasete:
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in muhalefet anlayışını dönüştürmesi gerektiği yönündeki tartışmalar da bu çerçevede önem kazanmaktadır. Özel, parti tarihinin en sert rekabet dönemlerinden birinde liderlik etmektedir; ancak liderliğin etkinliği yalnızca iletişim becerisiyle veya gündelik siyasal tartışmalara hızlı refleks vermekle ölçülemez. Robert Dahl'ın "poliarki" kavramı, muhalefet partilerinin demokratik sistemlerde işlevini tanımlarken özellikle alternatif üretme kapasitesine vurgu yapar. Muhalefetin en temel rolü, yalnızca mevcut iktidarı eleştirmek değil, aynı zamanda uygulanabilir, rasyonel ve toplumda karşılık bulan politika önerileri geliştirmektir.
Ne var ki CHP'nin son dönemdeki performansı, bu alternatif üretme kapasitesinin zayıfladığı, parti söyleminin giderek hamasi bir düzleme kaydığı yönünde eleştirileri güçlendirmektedir. Parti kurmaylarının zaman zaman stratejik derinlikten uzak açıklamaları, parti içi disiplinin ve politika odaklı koordinasyonun zayıfladığını düşündürmektedir. Oysa çağdaş muhalefet teorilerinde vurgulanan "programatik muhalefet" yaklaşımı, muhalefet partilerinin seçmene somut politika setleri sunarak toplumsal meşruiyetlerini güçlendirmeleri gerektiğini belirtir.

3