Bir devlet, bir millet, bir vicdan: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, sadece bir askeri müdahale değil, aynı zamanda Türk milletinin mazlum soydaşlarını koruma iradesinin tarihe geçmiş bir tezahürüdür. O günlerde Kıbrıs Türk halkı, EOKA ve Yunan Cuntası'nın organize ettiği sistematik şiddet, baskı ve yok etme politikaları altında yaşam mücadelesi verirken; Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak hem tarihe hem insanlığa karşı sorumluluğunu yerine getirmiştir. Barış Harekâtı, adada akan kanı durdurmuş, Kıbrıs Türklerini soykırım tehditten kurtarmış ve adada bugüne dek süren bir barış ortamını tesis etmiştir.

Ancak aradan geçen yarım asır neticesinde, ne yazık ki uluslararası camia Kıbrıs Türk halkına yönelik büyük bir haksızlığı sürdürmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kendi kaderini tayin etmiş, bağımsız bir devlettir. Demokrasisi, kurumları, toplumsal yapısı ve halk iradesiyle meşru bir egemenlik ortaya koymuştur. Buna rağmen, sadece Rum tarafının sözde "meşru temsilci" kabul edilmesi, uluslararası hukuk ve adalet açısından büyük bir çelişkidir. Bu durum, yalnızca Kıbrıs Türklerine değil, uluslararası hukuk normlarına da açık bir meydan okumadır.

TARİHİN VE HUKUKUN ÇAĞRISI

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bugün, kendi ayakları üzerinde duran, çağdaş bir devlet olarak gelişimini sürdürmektedir. Eğitimde, turizmde, tarımda, kültürel mirasın korunmasında attığı adımlar, halkının dirayetiyle birleşerek bir başarı hikâyesine dönüşmektedir. Ancak bu hikâyenin daha gür bir şekilde yazılması için dünya devletlerinin KKTC'yi tanıması ve ambargo ile tecridin sona erdirilmesi zaruridir.

Son yıllarda Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'a yönelik politikası daha kararlı, daha vizyoner ve daha kapsayıcı bir zemine oturmuştur. Ekonomik kalkınmadan altyapı yatırımlarına KKTC'nin her alanda güçlenmesi için önemli adımlar atılmış; uluslararası platformlarda Kıbrıs Türkü'nün sesi daha gür çıkmaya başlamıştır. Özellikle Türkiye'nin iki devletli çözüm vizyonunu kararlılıkla savunması, hem adada gerçekçi bir barış zemini oluşturmuş hem de KKTC'nin siyasi meşruiyetini dünyaya duyurmak adına tarihi bir eşik olmuştur.

BARIŞIN ADASINDA ADALETİN ZAMANI

Tanıma, yalnızca diplomatik bir jest değildir; bir halkın varlığını, iradesini ve insanlık onurunu tanımaktır. Türkiye olarak, bu haklı davanın en güçlü savunucusu olmalı; her platformda, her fırsatta bu tanınma meselesini uluslararası gündeme taşımalıyız. Türk Devletleri Teşkilatı ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi çok taraflı yapılardan başlayarak, ikili ilişkilerimizde de KKTC'nin meşruiyetini tanıtıcı adımlar atılmalıdır.

Kuzey Kıbrıs, bizim için yalnızca bir kardeş devlet değil; aynı zamanda tarihî sorumluluğumuzun, milli duruşumuzun ve askerimizin kanıyla yazılmış bir destanın adıdır. Oradaki her bayrak, her okul, her sokak bizimdir. Ve bu milli hatıralar, bize sadece geçmişi değil, geleceği de inşa etme yükümlülüğü verir. Kıbrıs Türkü'nün haklı mücadelesini dünyaya anlatmak, tanınmasını sağlamak ve bu adaletsizliğe karşı yüksek sesle durmak görevimizdir. Türkiye'nin garantörlüğü sadece geçmişin değil, geleceğin de teminatıdır.