Avrupa ordusu: Bitmeyen hayalin anatomisi

Avrupa Birliği'nin savunma politikaları üzerine tartışmalar, Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana süreklilik arz eden bir gündem maddesi olmuştur. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un özellikle 2017 sonrasında öne çıkardığı "Avrupa ordusu" fikri, siyasi söylemde güçlü bir yer edinmesine rağmen, uygulama düzeyinde aynı ivmeyi yakalayamamıştır. Bunun nedenleri, hem tarihsel bağlamda hem de güncel jeopolitik gerçeklikler içerisinde okunmalıdır.

Avrupa'nın güvenlik arayışının temelleri İkinci Dünya Savaşı sonrasına uzanır. 1950'lerde "Avrupa Savunma Topluluğu" girişimi, Fransa parlamentosunda reddedilerek başarısızlığa uğramıştı. O dönemden itibaren güvenlik şemsiyesi büyük ölçüde NATO'ya, yani fiilen ABD'nin askeri gücüne dayandırıldı. Bu bağımlılık, Batı Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde ortak bir askeri yapılanmaya yönelmesini sınırladı. NATO'nun caydırıcı kapasitesi, Avrupa devletleri için hem maliyet açısından avantajlı hem de stratejik güvence sağlayıcı bir unsur oldu.

Avrupa'nın Savunma Çıkmazı: Söz Var, Ordu Yok

Macron'un Avrupa ordusu tezi ise iki temel kaygıdan besleniyordu. Birincisi, Donald Trump döneminde Amerikan dış politikasında beliren "transatlantik mesafe" ihtimali; ikincisi ise Rusya'nın giderek daha agresifleşen güvenlik politikaları. Macron, Avrupa'nın ABD'den bağımsız bir savunma kapasitesine kavuşması gerektiğini, aksi halde kıtanın stratejik özerklikten mahrum kalacağını vurguladı. Ancak bu çağrı, Avrupa Birliği içerisinde ortak bir stratejik vizyon oluşturmakta yetersiz kaldı.

Bunun en önemli sebeplerinden biri, Avrupa devletleri arasındaki tehdit algısı farklılıklarıdır. Doğu Avrupa ülkeleri için Rusya, tarihsel hafızanın da beslediği şekilde, doğrudan ve varoluşsal bir tehdittir. Baltık ülkeleri ve Polonya, güvenliklerini yalnızca NATO çerçevesinde garanti altında görmektedir. Bu ülkeler açısından "Avrupa ordusu" fikri, ABD'nin koruyucu varlığını zayıflatabilecek ve Moskova'ya karşı caydırıcılığı tehlikeye atabilecek bir ihtimal olarak algılanmaktadır. Batı Avrupa'daki ülkeler ise, özellikle Fransa ve kısmen Almanya, daha bağımsız bir Avrupa güvenlik mimarisini tartışmaya açmış olsalar da, ortak bir siyasi irade tesis edilememiştir.

İkinci temel engel, Avrupa'nın askeri kapasitesindeki parçalanmışlıktır. Savunma sanayii alanında Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi aktörlerin farklı öncelikleri vardır. Ortak silah sistemleri üretmekte ve bu sistemleri standartlaştırmakta ciddi zorluklar yaşanmaktadır. Dolayısıyla "ortak bir Avrupa ordusu" fikri, teknik düzeyde de tutarlı bir zemine oturamamaktadır.

Rusya Tehdidi Bile Avrupa'yı Birleştiremedi

Rusya'nın 2022'de Ukrayna'ya karşı başlattığı savaş, Avrupa güvenlik mimarisinde köklü bir sarsıntı yarattı. Ancak bu kriz bile Avrupa ordusu fikrini canlandırmak yerine NATO'nun yeniden merkezileşmesine yol açtı. ABD'nin askeri desteği olmadan Ukrayna'ya verilecek yardımın sürdürülebilir olmayacağı açıkça görüldü. Böylece Avrupa'nın, Rusya karşısında kendi başına bir savunma gücü inşa edemediği gerçeği bir kez daha ortaya çıktı.