Katliamın Gölgesinde Suveyda: İsrail Destekli Dürzi Milisler Ve Aşiretlerin Seferberliği

2024 yılının sonunda Beşar Esed rejiminin tüm kurumlarıyla birlikte dağılması, Suriye sahasında büyük bir güç boşluğuna neden oldu. Devrimin öncü grubu olarak öne çıkan Heyet Tahriru'ş Şam ve lideri Ahmed Şara, geçiş sürecini yürütmekte öne çıktı. Ahmed Şara Cumhurbaşkanı seçildi ve geçiş döneminde kamu düzeni inşa edilmeye çalışıldı.

Hatırlanacağı üzere, HTŞ'nin rejimin boşalttığı bölgelerde kontrol sağlaması beklenmedik bir hızla gerçekleşti. Daha önce yalnızca İdlib bölgesinde etkin olan bu yapı, bir anda Lazkiye'den Şam'a, hatta Deyrizor'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada fiili hakimiyet kurmaya başladı. Ancak bu genişlemenin temposu nedeniyle özellikle bazı kentlerde güvenlik güçlerinin eksikliği gözlendi ve HTŞ ilk etapta yalnızca sembolik düzeyde varlık gösterebildi. HTŞ, bu eksikliği gidermek amacıyla kısa süreli hızlandırılmış eğitimlerle yeni polis gücü oluşturmaya yönelik bir süreç başlattı. Bu süreç, çeşitli zorluklara rağmen hâlen devam etmektedir. Güvenlik bürokrasisinin yeniden inşası süreci, özellikle büyük şehirlerde kamu düzeninin sağlanması ve sivil yönetim aygıtlarının işler kılınması öncelik haline gelmiştir. Bu nedenle, özellikle İsrail destekli Dürzi milisler ya da SDG dosyası devrimden bu yana zamana bırakılması da bu doğrultuda Şam'ın tercih ettiği bir tutumdu.

HTŞ'nin önceliği, hâlihazırda rejimden geriye kalan askeri ve sivil yapılara yönelik tasfiye sürecine ve kendi iç konsolidasyonuna odaklanmaktır. Bununla birlikte, SDG meselesinin ertelenmiş olması, söz konusu yapıyla müzakere süreçlerinin de tamamen rafa kaldırıldığı anlamına gelmemektedir. Tam aksine, HTŞ ile SDG arasındaki görüşmelerin sürmesi, yalnızca HTŞ'nin değil, aynı zamanda Şam'daki yeni geçici yönetimin de işine gelmektedir. Zira bu süreç, doğrudan çatışma yerine istikrar arayışını tercih eden bir kamu düzeni inşasına olanak tanımaktadır.

Ancak bu sorunların sadece iç güvenlikle sınırlı olmadığı da unutulmamalıdır. Hem SDG hem de Dürzi dosyası, küresel ve bölgesel aktörlerin de müdahil olduğu çok katmanlı kriz alanlarıdır. ABD, İsrail, Türkiye ve Körfez ülkelerinin pozisyonları, bu alanlardaki çözüm dinamiklerini doğrudan etkilemektedir.

Özellikle İsrail destekli Hikmet el Hicri'nin başını çektiği Dürzi milisler sorununda İsrail'in söz konusu grubu öne sürerek kendisini Dürzilerin garantörü olarak nitelendirmesi ve Şam'ın güneyini silahsızlandırılmış bölge ilan etmesi, konuyu çok katmanlı bir tarafa çekmektedir. Suveyda'da mukim olan Bedevi unsurlarla Dürzi gruplar arasında yaşanan çatışmaların sona erdirilmesine yönelik Şam yönetiminin müdahalesi ve müdahaleye giden konvoyların Dürzi milisler tarafından pusuya düşürülmesi, bugünkü gerilimin ana kaynağını oluşturmaktadır. Bu saldırıların ardından Suriye Ordusu bölgeye takviye birlikler göndererek kısa sürede kentte kontrol sağlamıştır. Söz konusu kontrol saatler içerisinde gerçekleşmiştir.

Bunun üzerine İsrail, Suriye Ordusunun kenti kontrol almaya başladığı sırada başladığı hava saldırılarında, Şam'da Savunma Bakanlığı veya Cumhurbaşkanı Ahmed Şara'nın kullandığı Halk Sarayını bombalayarak çatışmaya müdahil olmuştur. Söz konusu hava saldırılarında Şam hükümetine bağlı güvenlik güçlerindeki toplam kayıp 800'ü aşmış, yaralı sayısı ise binin üzerinde gerçekleşmiştir. Tüm bu bombardımanların üzerine Suriye Ordusu, arabulucular aracılığıyla gerçekleştirdiği görüşmeler neticesinde kentten ayrılma kararı almıştır.

Yeniden kente giren İsrail destekli Dürzi milisler, şehirde Sünni Araplara yönelik katliamlar gerçekleştirmiş, bazı evleri de ateşe vererek Sünni nüfusu göçe zorlamıştır. Bu yaşanan katliam ve tecavüz haberlerinin üzerine ülke sathındaki tüm aşiretler bölgeye hafif silahlarla teçhizatlanmış unsurlarını sevk etmiştir. Söz konusu aşiret güçleri, kısa sürede kırsal alanlarda ilerleme sağlamış görünmektedir. Medyaya da hala aşiretlerin takviye gönderdiği yansımaktadır.

Bu noktada şu bilgiyi vermek gerekmektedir. Zira Dürzi toplumunun önemli bir kısmı, zaten Şam'la koordineli hareket etmeye yatkın bir yapı sergilemekte; İsrail'le iş birliği ya da bağımsızlık arayışları yönünde güçlü bir eğilim göstermemektedir. Bu unsurların başında da Leys el Balus gelmektedir. Nitekim İsrail destekli Dürzi milisler, kente geri döndüğünde Leys el Balus'un evini tahrip ettiği gibi babasının mezarını da tahrif etmişlerdir.