Siyasette dip akıntıları ve DEM'de bölünmenin ayak sesleri

Siyaset ve toplum gündemi her ne kadar 31 Mart Yerel Seçimleri üzerine yoğunlaşsa da, siyasetin dip akıntılarında seçim sonrası için yeni arayışlar ve hareketlilik söz konusu.

İYİ Parti'nin seçim sonrası akıbeti merak ediliyor. Sandıktan çıkacak sonuca göre İYİ Parti'nin gidişatı netleşecek. Ufukta yeni ittifaklar, birleşmeler, ayrılıklar kaçılmaz görünüyor.

CHP cephesi de 1 Nisan'ı bekliyor. CHP'nin geleceği de sandık sonuçlarına göre şekil alacak. İkiye mi bölünecekler, yoksa üçe mi İmamoğlu, Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel büyük hesaplaşma için seçim sabahına göre hazırlıklarını yapıyorlar.

Seçim öncesi ciddi bir hareketliliğin yaşandığı diğer parti de DEM. 14-28 Mayıs seçimlerinden 6'lı masayla beraber kaybetmiş bir halde çıktılar. Ayrıca güvenip ittifak yaptıkları Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ırkçıların en ırkçısı olan Ümit Özdağ ile DEM karşıtı bir anlaşmaya imza attığı ortaya çıkınca DEM büyük bir şok geçirmişti.

Seçimlerin ardından "Artık kendi başımıza seçime gireceğiz, asla ittifak yok" demelerine rağmen, bir kaç ayda bu sözlerini yutarak 31 Mart seçimleri için "kent uzlaşısı" adı altında yine CHP ittifakına yattılar.

Fakat bu kez DEM'in içi de kaynayan kazan. Orada da seçim sonrası için bir hareketliliğin şimdiden yaşanmaya başladığı görülüyor.

HEP, DEP, HADEP, BDP, HDP, Yeşil Sol ve DEM gibi -terör örgütü PKK'nın gölgesinde siyaset yapan- geleneğin temsilcileri olarak öne çıkan isimlerden Leyla Zana, Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş'tan itiraz ve farklı arayışlar içine girildiğini gösteren açıklamalar geliyor. Her üç ismin de mevcut DEM yönetiminin CHP'yle 31 Mart için ittifak içeren politikasından rahatsızlık duyduğu görülüyor.

Ahmet Türk, Barzani'ye yakın RUDAW'a yaptığı açıklamada seçimlere aslında kendi başlarına girmek istediklerini; Leyla Zana ya da Başak Demirtaş isimlerinin İstanbul adayı olarak öne çıktıklarını; fakat DEM'in sonradan bu isimleri aday yapmayarak CHP'yle ittifaka girdiğini ifşa etti.

DEM'in neden fikrini değiştirdiği de son derece açık; Başak Demirtaş'ın adaylığını Kandil veto etti ve DEM'e, Ekrem İmamoğlu'nu destekleyecek bir politikaya yönelmeleri talimatı verdi.

Ahmet Türk'ün röportajında dikkat çeken kısım "Çözümün adresinin CHP olamayacağına" dair net sözleri ve yeniden çözümün muhatabı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı işaret etmesi. Onun iktidarına, yetki ve gücüne vurgu yapması.

Ahmet Türk seçim sonrası için "yeniden bir barış-çözüm süreci isteği ve arzusu içinde olduklarını" belirtiyor. Kuşkusuz Türk'ün bu ifadeleri kendi içinde açık bir "teklif" niteliği de barındırıyor.

Selahattin Demirtaş'ın Diyarbakır'da düzenlenen bir konferansa önceki gün gönderdiği mesaj da son derece enteresan. Demirtaş mesajında "Barışın ve çözümün muhatabı Erdoğan ve Öcalan'dır" ifadesini kullanıyor.

Demirtaş'ın politikaya yön verdiği günlerde altından girip üstünden çıkıp "sadece İmralı'yla olmaz, Kandil de muhatap, biz de muhatabız" diyerek, işi sürekli olmazlara vurarak; Kobani provokasyonuyla sokakları kan gölüne çevirip bozulmasına Kandil'den sonra en çok destek olduğu o çözüm sürecine bugün dönülmesini istemesi ne kadar gerçekçi, bilemiyorum. Ancak, Demirtaş'ın bu açıklamaları Ahmet Türk'ün sözleriyle birleştirildiğinde Kandil'in dümen suyunda CHP ittifakına yatan mevcut DEM yönetimiyle aralarında büyük bir çatlağın oluştuğunu görebiliyoruz.