Yolsuzluk operasyonlarının başladığı ilk günden beri dikkat çekiyorum; CHP'liler, iddia edilen rüşvet ve yolsuzluğa itiraz etmiyorlar; hepsi iddiaların doğru olduğunu itiraf etmese de az çok biliyor; fakat, millet iradesiyle seçilenlere yönelik soruşturmalara karşı çıkıyorlar. Seçimle geldikleri makamlarda kurdukları yolsuzluk düzenini kendilerine hak olarak görüyorlar. Onlarca somut delil, yüzlerce tanık ifadesine rağmen tek söyledikleri "milli iradeyle seçilenlere yönelik operasyonları kabul etmiyoruz" yönünde.
Evet, seçmen sandığı giderek tercihini yaptı ve adı geçen belediye başkanlarını göreve getirdi. Onlar da göreve getirdikleri arkadaşlarıyla beraber, milletten aldıkları yetkiyle kendilerine büyük bir yolsuzluk düzeni kurdu. Bu durumda ne yapılacak CHP yönetiminin şu ana kadar bu soruya verdiği iki tür yanıt var. Birincisi sözlü olanı. Şöyle söylüyorlar; "milli iradenin seçtiği insanları soruşturamazsınız". Oysa ki kanunlar açık, kimse dokunulmaz değil. Özellikle de kamu kaynaklarını kontrol eden belediye yöneticileri. Görüldüğü gibi soruşturma yapılabiliyor.
İkinci yanıtları ise fiili olarak, davranış ve tutumlarıyla anlattıkları. Seçimle gelene rüşvet, yolsuzluk haktır, soruşturamazsınız. Soruşturursanız bu siyasi bir dava olur.
CHP yöneticileri neden ısrarla "soruşturmaya uğramamaları gerektiğini" savunuyorlar En önemli etken ana muhalefet partisine yönelik bir soruşturmaya Yargı'nın cesaret edemeyeceğini düşünmeleri. Yakın tarihte bu tür soruşturmaların hep siyasi olarak geri teptiğini görerek iktidarın bile bu tür soruşturmalara olur vermeyeceğini sanmaları. Yargı, beklenmeyeni yaptığı için CHP'li belediyeler ve yöneticileri suçüstü yakalandı.
Olması gereken aslında bütün belediye yöneticilerinin soruşturma ve denetime her an hazır olmaları. Bu kadar dikkat ve disiplin gerektiren bir sorumluluk makamındalar. Peki CHP'li belediyeler nasıl davranmış; deyim yerindeyse işi düşen kim varsa rüşvete, haraca kesmişler. Tedbir, dikkat hak getire.