Orduyu bölelim, siyaseti bölelim, toplumu bölelim...

Küresel kriz derinleşirken Türkiye de büyük bir sınamayla karşı karşıya. Etrafımızda olup bitenlere baktığımızda adım adım küresel bir çevreleme ve kuşatma tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz görülür. İç cephede yaşanacak bir dağılma, bölünme maalesef Anadolu'nun da parçalanmasını ve kaybedilmesini beraberinde getirir.

Yakın ülke tarihi gösteriyor ki, siyasette, askeriyede ve toplumda yaşanan derin ayrılıkları hep küresel bir tehdit izlemiştir. Ayrılıkların, iç çatışmanın doruğa çıktığı zamanların ardından toprak kaybedilmiş, devlet küçülmüştür. Büyük trajediler hep bu bölünme ve ayrışmanın ardından yaşanmıştır.

Irak'ta, Suriye'de, Libya ve Mısır'da önce siyaset, ordu ve toplum bölünmüş ardından darbe ve işgaller devreye girmiştir. Yüz binlerce, milyonlarca insanın öldüğü kanlı savaşlardan sonra kimin haklı kimin haksız olduğunun ise bir önemi kalmamıştır.

Öfkesinin esiri olan, nefret dilinden kurtulamayan, kendisine kurulan tuzakları görüp engelleyemeyen siyasetin toplumu ulaştıracağı güvenli bir liman yoktur.

İç cephesini sağlam tutamayan Türkiye'yi de büyük zorluklar bekliyor. Tahriklere, provokasyonlara kapılmadan fakat devletin ve milletin birliğini korumakta da kararlı olan bir siyaset anlayışına ihtiyaç var. Bunun dışına çıkan hiçbir parti, bu ülkenin partisi olamaz. Tahrik eden, toplumu ayrıştıran, milleti bir arada tutan değerleri itibarsızlaştırmaya çalışan ve yıkma gayreti içinde olan her çaba -hangi parti olursa olsun- 5. kol faaliyetinin bir parçasıdır.