Netanyahu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı beslediği düşmanlığın çok eskilere dayandığını kendi itirafıyla ilk kez öğrendik. Netanyahu, 27 yıl önce dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'dan istedikleri Şiloah/Silvan yazıtının Erdoğan'ın tavrı sebebiyle kabul edilmediğini açıkladı.
Netanyahu, önceki gün yaptığı "Kudüs bizimdir" açıklamasının her kelimesinde Erdoğan'a duyduğu nefreti dışa vurdu. Bu düşmanlığın, nefretin sebebi aslında anlaşılmaz değil; zira, Erdoğan iktidarı sürecinde Türkiye'yi İsrail'in arka bahçesi olmaktan çıkarmayı başaran bir lider.
Netanyahu'nun "Kudüs bizim şehrimiz Erdoğan. Sizin şehriniz değil " sözlerine Erdoğan'ın cevabı da tarihi niteliktedir: "Biz Müslümanlar olarak Doğu Kudüs üzerindeki haklarımızdan tek bir geri adım dahi atmayacağız. Bütün semavi dinlerce kutsal kabul edilen Kudüs'ün tekrar barış, huzur ve güven şehri olması için mücadelemiz sarsılmaz bir azimle hız kesmeden, gerilemeden, gevşemeden devam edecektir. Aynı şekilde, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen, toprak bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin kurulması için de tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz."
Netanyahu'nun Erdoğan'a karşı öfke kustuğu konuşmanın zamanı da son derece önemli. Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı'nda "Allah'ın izniyle İsrail'i durduracak güce sahibiz" açıklaması Netanyahu'nun ayarlarını iyice bozdu. Bir asırdan fazla bir süredir yatırım yaptıkları, çalıştıkları "Büyük İsrail" projesiyle tam da sonuca gitmek üzereyken karşılarına Erdoğan liderliğindeki güçlü Türkiye dikildi. Hem de İsrail'i durduracak bir güce kavuşmuş halde. Netanyahu'nun dengesini bozan Türkiye'nin son yirmi yılda yaşadığı bu hızlı dönüşüm ve askeri, siyasi, diplomatik olarak güçlenmiş olması gerçeğidir.