Suriye'deki gelişmeler Türkiye'deki çözüm sürecinin kaderini de belirleyecek öneme sahip. Bu yüzden uzun süredir gözler Suriye'deki gelişmelere odaklandı. İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırıları; ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın temasları; YPG/SDG'nin bölgedeki hareketliliği Türkiye'yi çok yakından ilgilendiriyor. Dolayısıyla, Ankara'nın çözüm süreciyle ilgili belirlediği yol haritası da Suriye'deki gelişmelere endeksli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Çin temaslarını izleyen beraberindeki gazetecilere yaptığı açıklamaya göre de Suriye'de karışıklık çıkaranlar, siyasi istikrarsızlığı körükleyenler ve ülkenin yeniden inşasını engelleyecek olanlar bunun faturasını ödemek zorunda. Erdoğan'ın burada kast ettiği örgütler kuşkusuz PKK ve Suriye uzantısı YPG/SDG. İsrail'in devreye girmesiyle Suriye'nin istikrara kavuşmasını engellemek için şu an yoğun çaba içindeler. Şam yönetimiyle yaptıkları 10 Mart mutabakatını askıya aldıkları gibi federasyona kapı aralamaya çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Suriye'yle ilgili yol haritamızı çıkardık" ifadesi, süreçle ilgili kafa karışıklığı ve belirsizliği de ortadan kaldırıyor. YPG/SDG, Şam yönetimiyle 10 Mart'ta yaptığı ve yeni Suriye'ye entegrasyonunu öngören mutabakata uymayı reddederse Türkiye'nin hedefi olacak. Ankara'nın Suriye'de izleyeceği politikanın rotası bu yönde.
Erdoğan, DEM'lilerin ifade ettiği gibi "PKK ayrı, YPG/SDG ayrı" diye bakmıyor meseleye. Her fırsatta dile getirdiği gibi "örgüt tüm uzantılarıyla" silahlardan arınmalı! Kandil'in silah bırakma şovu tek başına bu sürecin yürümesi için yeterli değil. Meclis'teki komisyonun yürüttüğü çalışmaların neticesinde TBMM Genel Kurulu'nda çıkacak yasalarla hem PKK'nın hem de bağlı örgütlerin silahları bırakması için hukuki zemin oluşturulacak. Sonrası için de Kandil ve bağlı örgütlerin ne yapacağına bakılıp ona göre karar verilecek. Kandil de bu yol haritasının farkında olduğu için Suriye üzerinden çözüm sürecini sabote etmenin yollarını arayacak. Zaten çözüm sürecinin -İmralı için belki- PKK için propaganda değerinden öte bir anlamı yok. Çok geçmeden -önceki çözüm süreçlerinde olduğu gibi- bu gerçek de iyice netleşir.