Devletlerin zor günlerden geçtiği zamanlar, ayakta kalma mücadelesi verdiği dönemler olur. Türkiye, 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında böylesine zor günlerden geçti. Başkentimiz Ankara, Kurtuluş Savaşı'nı yürüten Meclisimiz, Cumhurbaşkanlığı binamız ve milletimizin bizatihi kendisi bombalandı. Devletimiz uçaklarla, tanklarla, toplarla hedef alındı.
Türkiye'nin 15 Temmuz'da Irak, Suriye, Libya ve Yemen gibi büyük bir iç savaşa sürüklenmesine ramak kalmıştı. Bir adım ötesi işgal kapılarının sonuna kadar aralanması ve devlet varlığımızın tarumar olmasıydı.
Eğer o akşam cesur "devlet adamları" sahneye çıkmasa, darbe ve işgale direnen milletimize öncülük etmeseydi devletin ve ülkenin büyük bir belirsizliğe sürüklenmesi içten bile değildi.
Osmanlı'da devlet varlığının sıkıntıya girdiği günlerde ortaya çıkan önemli kavramlardan biri de kaht-ı ricaldir. Devlet adamı kıtlığı anlamına geliyor. Nusret Paşa, Osmanlı devletinin yaşadığı sorunların kaynağını bu kavramla ifade etmişti. Zor zamanlardan geçerken "devlet adamlarını" çıkarma becerisi gösteremeyen ülkeler, düşmanlarının karşısında bütün savunmalarını yitirir, özgürlüklerini ve vatanlarını kaybetmekle yüz yüze kalırlar.
Osmanlı'dan günümüze şüphesiz çok şey değişti; çok şükür bugün "devlet adamı kıtlığı" yaşamıyoruz. Fakat devlet adamlarının itibar suikastına uğrayarak milletin gözünden düşürülmeye çalışıldığı daha sinsi zamanlardan geçiyoruz. Terör devleti İsrail'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı sistematik olarak yıllardır hedef almasının sebebi Türk devletinin başında gerçek bir liderin bulunmasıyla bağlantılıdır. Niteliksizleri, vasıfsızları, korkakları öne çıkarıp cesur devlet adamlarını ise devletin başından uzaklaştırma gayretindeler.
Dünyaya baktığımızda çoğu devletin başında Siyonizm'in kuklalarını görürüz. Bu nokta son derece önemlidir. Türkiye'de de cesur devlet adamları itibarsızlaştırılırken, terör destekçisi, mavi vatan düşmanı isimleri popülerleştirip devleti ehil ellerden uzaklaştırmaya çalışmaktalar.
15 Temmuz akşamı cesur bir "devlet adamı" olarak darbenin karşısına dikilen; yedi yıl içişleri bakanlığı yapan Süleyman Soylu'nun hakkındaki yalan haber ve iftira bombardımanına karşı dokunulmazlığının kaldırılması talebiyle Meclis Başkanlığı'na başvurması bu açıdan son derece önemlidir.
Göz göre göre gerçek devlet adamlarını yalan haber, iftira ve karalama kampanyalarıyla itibarsızlaştırıp devletten uzaklaştırmaya çalışıyorlar.