İsrail'in Lübnan savaşında ve İran'ı hedef aldığı bu son saldırılarda istihbarat alanında ve asimetrik savaş taktiklerinde üstünlük kurduğu görüldü.
İran ordusunun komuta kademesinin ve üst düzey devlet yöneticilerinin nokta operasyonlarıyla etkisiz hale getirilmesi; İran'ın nükleer programında çalışan bilimadamlarının bombalı araçlarla öldürülmesi Tahran'ın en büyük darbeyi "içeriden" yediğini gözler önüne seriyor.
İran'ın İsrail'i hedef alan saldırılarına baktığımızda ise planlı operasyonların son derece yetersiz olduğu görülüyor. Genel planlamalar kapsamında yürütülen saldırılarda İsrail'e ciddi zararlar verildi şüphesiz; fakat, iki ülke karşılaştırıldığında İran'ın dersine iyi çalışmadığı gibi içeride de büyük açıklar vererek İsrail'in asimetrik operasyonlarına karşı tedbirsiz olduğu ortaya çıktı.
Netanyahu, saldırganlığına İran'ın nükleer programını gerekçe olarak sunsa da aslında gerçek motivasyonu farklı. Irak'ı da nükleer programını gerekçe göstererek işgal etmişlerdi. Netanyahu, Uluslararası Atom Enerjisi'nin 12 Haziran tarihli raporunu gerekçe göstererek İran'ı vurmaya başladı. Netanyahu'nun amacı, ABD ve Batılı müttefiklerini de peşine takarak bu saldırıları topyekün bir savaşa dönüştürme ve rejim değişikliğini gerçekleştirmekti. İran'ı da Irak gibi paramparça etmekti. Ne var ki Trump'ı bu plana ikna etmeyi -şimdilik- başaramadı. Bu yüzden İsrail ordu sözcüsü Netanyahu'nun aksine askeri operasyonlarının hedefinin İran'ın nükleer kabiliyetini kırmak olarak açıkladı. Netanyahu da İran halkına çağrı yaptığı, rejim değişikliği amacı taşıyan ilk konuşmasını revize etmek zorunda kaldı.