İsrail'de Dışişleri Bakanı koltuğuna yeni oturan Gideon Saar, ilk açıklamasında Türkiye'yi hedef aldı. Dışişleri Bakanı Saar "Kürtler, İran ve Türkiye'nin zulmünün kurbanıdır. İsrail'in onlarla iletişim kurması ve ilişkilerini güçlendirmesi gerekiyor. Biz bölgede bir azınlığız, bu nedenle doğal olarak diğer azınlıklar müttefikimizdir" dedi.
Görev devir teslim töreninde bu açıklamanın yapılmış olması İsrail Dışişleri Bakanı'nın neden değiştirildiğini ve bundan sonraki önceliklerini de ortaya koyuyor.
Başta şu "zulüm" konusuna değinmek gerekiyor. Zulüm denince dünyada akla ilk önce Gazze'de öldürülen bebekler, çocuklar ve kadınlar da dahil 50 bin Filistinli geliyor. İsrail devleti, sadece son bir yıl içinde Filistin'de insanlık tarihinin en korkunç zulmüne imza attı. Bu korkunç soykırım utancından öyle kolay kolay da kurtulamayacaklar.
Dışişleri Bakanı Saar'ın açıklamaları, İsrail devletinin bugüne kadar alttan alta kullandığı Kürt kartını bundan sonra açıktan masaya süreceğini gösteriyor. Ki, bu da önemli bir gelişme sayılmalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın o çok tartışılan ve itiraz edilen "İsrail'in gözü Anadolu'da" sözlerinin doğruluğunu göstermesi bakımından da son derece anlamlı.
Gelelim İsrail'in "Kürt kartı"na. Türkiye'de "Kürt sorunu"nun üretilmesinde ve ayrılıkçı terör biçiminde günümüze kadar çetrefilleşmesinde İsrail'in büyük katkısı bulunuyor. İsrail'in kuruluşunun ardından Ortadoğu'nun kalbinde, İsrail'e dost bir Kürt devleti kurma planı bulunuyor. Ve bu plan, İsrail dış politika hedeflerinin belki de en vazgeçilmez kısmı.
İsrail arşivleri de bu iddiaları doğruluyor. 1957'de İsrail Başbakanı David Ben- Gruion ile o zamanki İsrail'in ABD Büyükelçisi Abbe Eban arasında "Biz burada bir Kürt devleti kurmak istiyoruz. Türkler bundan işkillendiler. Fark ettiler bizim planımızı" diye bir yazışma geçiyor.