"İsrail, Suriye'de bölünme endişesi ve Türkiye"

ABD temsilcisi Tom Barrack, İsrail'in bölgede güçlü ulus devletler istemediği sözleri hayli tartışma yarattı. Oysa Barrack, Ben-Gurion doktrini olarak bilinen ve 1948'den beri İsrail'in bölgede uyguladığı etnik ve mezhepsel ayrıştırma stratejisini sadece dile getirdi. İsrail'in, bugün Suriye'de Dürziler ile YPG'nin kontrol ettiği Kürt kesimini vekil unsuru haline getirip Suriye'yi istikrarsız halde tutmak istemesi ve ülkeyi bölme çabası, söz konusu Ben-Gurion doktrinine uygun bir politika olup Suriye'de güçlü birleşik bir devletin kuruluşunun önünü almayı hedeflemektedir. İsrail, gerçekleştirdiği son askeri müdahaleyle Şam'ı bombalaması) Suriye'de yeni yönetimin istikrar zemini bulmasının önüne almaya çalışmaktadır.

İsrail'i yakından takip eden Türk Dışişleri Bakanlığı ise Suriye'yi istikrarsızlaştırma çabalarına rıza göstermeyeceğini ve gelişmelere göre, ulusal güvenlik tehdidi hissedilmesi halinde müdahalede bulunabileceğini açıkladı. Ayrıca Türkiye, ABD ile birlikte YPG'nin, Suriye'deki entegrasyon sürecini bir ay içinde tamamlaması için süre verdiği de iddia ediliyor ki, artık YPG'ye bir zaman sınırının konulması kaçınılmaz görünüyor.

Türkiye'nin sorunu şüphesiz sadece Suriye'deki gelişmelerle sınırlı değil. Kendi içinde başlattığı "Terörsüz Türkiye" süreciyle ayrılıkçı PKK terörünü tümden bitirme yolunda ilerliyor. Meclis'te örgütün silahsızlanması ve eve dönüşüyle ilgili yasaları belirleyecek komisyonun oluşması ve çalışmalarına başlamasıyla önemli bir eşik daha aşılmış olacak. Buraya kadar olan gelişmeler devlet açısından rasyonel bir yaklaşımı ifade ediyor. Ne var ki, İmralı ile Kandil'in beklenti ve talepleri demokratik siyasete katılma koşullarının sağlanması ve bu sürecin yasal çerçevesinin oluşturulmasıyla sınırlı değil.

'DEMOKRATİK AYRILIKÇILIK'

Öcalan'ın "Demokratik toplum manifestosu" olarak dolaşıma giren metine göre örgüt ayrılıkçı bir ulus devletten vazgeçiyor fakat bunu, Türkiye'nin de güçlü ulus devlet ve üniter yapısından vazgeçmesi şartına bağlıyor. Ulus devletten vazgeçiyorlar ama öz savunmadan vazgeçmiyorlar. Devletten, yasal ve anayasal olarak kendi "demokratik uluslarını" inşa etmelerinin önünü açmasını talep ediyorlar. Kendi öz savunmaları olacak, kendi öz yönetimleri olacak, kendi eğitimleri, okulları, ekonomileri ve toplumları olacak! Öcalan'ın "demokratik toplum manifestosuna" göre örgüt ayrı devlet kurma stratejisini terk ediyor fakat yerine "demokratik ayrılıkçı" bir modeli getiriyor.