Washington'da tarihi bir fotoğraf karesi verildi: ABD Başkanı Donald Trump, Oval Ofis'te Suriye'nin yeni lideri Ahmed eş-Şara'yı ağırladı. Bu buluşma, 2011'den beri paramparça olan Suriye haritasında ilk kez tek bir meşru muhatabın tanındığını resmen ilan etti. Ve bu tanınma, Ankara'nın 2023'ten beri yürüttüğü sabırlı diplomasinin zaferidir.
Suriye fiilen beş parçaya bölünmüştü: Şam rejimi, kuzeybatıda HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam), kuzeydoğuda SDG/PYD, İdlib'de Türkiye destekli muhalifler ve güneyde Ürdün-ABD-İsrail üçgeninin gözetimindeki küçük tampon bölgeler.
Trump-Şara görüşmesiyle birlikte Washington, 2014'ten beri "tek kara ortağı" diye sahip çıktığı SDG'yi resmen ikinci plana attı. Beyaz Saray sözcüsünün ağzından çıkan cümle net: "Suriye'nin geleceği Şam merkezli yeni yönetimle şekillenecek."
Bu, Türkiye için stratejik bir dönüm noktasıdır. Fakat 2023'ten beri devam eden, Astana'dan Doha'ya, oradan Washington'a uzanan zorlu bir maratondu. Ankara, Şara'yı "terörist" etiketinden çıkarıp "muhatap" haline getiren ülke oldu. Trump'ın yanında Şara'yı görmek, Erdoğan'ın "Suriye'nin toprak bütünlüğü" tezinin küresel kabulüdür.
SDG için ise yol ayrımı başladı. Washington artık Fırat'ın doğusuna milyarlarca dolarlık silah ve petrol gelirini pompalamayacağını ima ediyor. Şara, görüşme sonrası yaptığı açıklamada "Kürt kardeşlerimizin hakları yeni Suriye anayasasında güvence altında olacak, ama silahlı yapıların devlete entegrasyonu şart" dedi. Bu, 2026 sonuna kadar SDG'nin ağır silahlarının teslimi ve ÖSO-Suriye ordusu çatısı altında eritilmesi anlamına geliyor.
İsrail'in de açıkça desteklediği "bağımsız Rojava" hayali, en azından yakın vadede rafa kalkmış görünüyor.

2