Rahmetli Erbakan, 1990'larda Körfez Harekatı sırasında "Siyonist-Haçlı ittifakın" asıl amacının Irak'ı bölmek, ardından sırayla Suriye'yi, İran ve Türkiye'yi parçalamak ve "Büyük İsrail'i" kurmak olduğunu dile getirdiğinde "komplo teorileri" öne sürmekle itham edilerek kendisiyle çokça alay edilip dalga geçildi.
Oysa sonraki gelişmeler adım adım Erbakan'ı doğruladı. Hem de noktasına, virgülüne kadar.
Bugün de Erdoğan İsrail'in gözünü Anadolu topraklarına diktiğini, Suriye ve Irak'ın kuzeyinde bölücü örgütü "uydu yapı" haline getirdiğini ve Türkiye'yi parçalama hesapları yaptığını söylediğinde benzer bir şekilde Erbakan'a verilen tepkinin aynısı gösteriliyor.
Ve ne tesadüftür ki, bu uyarıları "komplo teorisidir" diyerek geçiştirmeye çalışan, birlikte tempo tutan koro İsrail sevdalısı ve Siyonizm'le ekonomik-siyasi bağı olan, buradan beslenen çevrelerdir.
Ne var ki, zamanında Erbakan'ın ve bugün de Erdoğan'ın yaptığı bu tarihsel uyarıların hala bazı kesimlere gerçekçi gelmediği de açık. Bu yüzden "hayali tehditler" diye ortaya çıkıp bu uyarıları yapanları "komplo teorisi" uydurmakla suçlayanlar hala entelektüel ve siyasi hayatta ilgi görüyor.
Sorun sanıyorum tam da burada; ülkenin entelektüel iklimini oluşturan, siyasi hayatına hakim olan anlayışta. Bu iklimin nasıl şekillendirildiğine kimsenin kafa yormaya kalkmayacağını biliyorum. Gerçekleri hayal, hayalleri de gerçek sanan bir anlayış hakim bu ülkeye.
Bu iklimin oluşturulmasında şüphesiz Türkiye'de öne çıkarılan belirli bir aydın kesiminin, medya üzerinden ülkenin düşünce hayatının esir alınmasının, üniversitelerin ele geçirilmesinin, 90'larda katledilen aydınların yerine ikame edilen "aydınların" payı büyük.