31 Mart seçimleri Türk siyaseti için milat oldu. O ünlü deyimle siyasette kartlar yeniden karılmaya başlandı. Herkes hesabını yeni baştan yapıyor.
AK Parti, kendisine çeki düzen vermekle meşgul. Erdoğan, kapsamlı bir geçmiş muhasebesi yapıyor. Bir yandan 'değişim' sürecini yönetiyor, diğer yandan da partisini gevşetecek, zayıflatacak, bölecek aşırı yaklaşımları dizginlemeye çabalıyor.
MHP, 31 Mart'ta oy kaybına uğramayan partilerden. Dünyadaki hava da kendilerinden yana. Her şartta ve koşulda ayakta kalacaklarını düşünüyorlar. Fakat üzerlerinde ciddi bir baskı kurulmaya çalışıldığı da gerçek. Yargı alanında ve Sinan Ateş davası üzerinden yoğun bir psikolojik harekata maruz kalıyorlar. Bahçeli'nin zamanında yaptığı çıkışlarla bu saldırıların bazıları savuşturulabildi; fakat partideki bazı yöneticilerin 'tehdit' dilini kullanması sürecin aleyhlerine dönmesine yol açıyor.
CHP, 31 Mart'ın galibi ve 'yerel iktidarın' sahibi olarak görüyor kendisini. Özgür Özel ve önde gelen yöneticiler, yeni dönemde CHP'yi iktidar olarak görüyor. "Başkanlık" cepte algısı güçlü.
Özgür Özel, CHP'yi seçimlere kadar kırmadan, dökmeden, yol kazasına uğratmadan götürmek istiyor. Kaygı seviyesi haliyle çok yüksek. İktidar ile başlattıkları 'normalleşme' süreci de Özgür Özel'e artılar kattı. Onu CHP'deki liderlik savaşında bir adım öne çıkardı. Tabandan da destek buldu. Fakat içeride işi çok zor; bunun nedeni CHP'de 'liderlik' iddiasında olan isimlerin fazlalığı. Talip oldukları makam büyük; bu yüzden kavgaları, çekişmeleri de büyük olacak.
CHP'nin 31 Mart'ta yakaladığı hava, Kürt cephesindeki kafa karışıklığını da giderdi. "Erdoğan'la çalışırız" diyenler rotayı Özgür Özel ve CHP'ye çevirdi. Kandil, baştan bu yana CHP'den yana net olan taraftı. Selahattin Demirtaş ve Leyla Zana zamanlama hatası yapınca DEM içinde Kandil'in dizayn ettiği yönetim güçlendi. Kandil, CHP'yi destekleyerek Suriye'de PKK devletinin önünü açmayı ve Güneydoğu'da ise "özerklik" koparmayı planlıyor.