Erdoğan'ın Putin'e cevabı

Suriyeli muhalif güçlerin Halep'i düşürdüğü o hızlı askerî harekatın uluslararası medyada "sürpriz" olarak yer alması dikkat çekiciydi. "Sürpriz" olan neydi

Sürpriz olan, Rusya ve Esed'in sahada güçlü sanılmasıydı aslında.

Arap Birliği'nin, iç savaşın başında üyelikten çıkardığı Esed'i yeniden birliğe davet etmesi ve daha birçok gelişme Esed'in iç savaşı kazandığı ve muhalifleri yendiği algısını güçlendirmişti. Şam rejiminin muhaliflerle anlaşmaya yanaşmaması da Esed'in iç savaşı kazandığını düşündürüyordu.

İdlip'e sığınan muhalif grupların sessizliği de buna eklenince Rusya ve İran desteğiyle Esed'in kendi topraklarında egemenliğini yeniden sağladığı sanıldı.

Suriyeli muhaliflerin İdlip'te boş oturmadığı 27 Kasım'da Halep'e doğru harekete geçmesiyle ortaya çıktı. Halep'i düşüren muhaliflerin, ardından, durmadan Hama'ya yönelmesi Suriye'deki dengeleri birdenbire alt üst etmeye yetti. Suriye rejimi dün itibarıyla Hama'nın da düştüğünü ve muhaliflerin kontrolüne geçtiğini doğruladı.

Rusya'nın havadan verdiği tüm desteğe rağmen muhalifler Hama'yı ele geçirdi. Şüphesiz Şam'a giden stratejik yolların muhalifler tarafından kontrol edilmesine ne Rusya ne İran ve ne de Şam rejimi sıcak bakabilir. Yani bu, çatışmaların artarak devam edeceğini gösteriyor.

Bu gelişmeler karşısında Rusya'nın telaşla Ankara'nın devreye girmesi için ağırlığını koyması Şam'daki gidişatın da ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın telefon görüşmesinin ardından Kremlin'den yapılan açıklamanın dozuna bakıldığında İran gibi Rusya'nın da telaş içinde Ankara'yı suçladığını çıkarabiliyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Putin'e verdiği yanıt son derece açık ve net: Rusya ve Şam, Astana'nın gereklerini bugüne kadar yerine getirmedi. Ama tüm bu olanlara rağmen muhaliflerle anlaşma yolları açık. Suriye'de başka bir çözüm yolu yok.