1071 Malazgirt, 1453 İstanbul'un fethi, Viyana kapılarına kadar dayanan birikim ve geleneğe yaslanan devlet aklının kendisini küçük derelerde boğuntuya getireceğini sanmak gerçekçi olmaz. Erdoğan karşıtlarının saplandığı en büyük yanılgılardan biri de bu. Sadece Erdoğan karşıtları değil, Erdoğan düşmanları da aynı yanılgıya sahip.
Çözüm sürecini başlattığı için Erdoğan'ın Türkiye'nin korku telaş içinde olduğunu sanıyorlar. Tabii, böylece kendilerine de büyük bir güç atfetmiş oluyorlar. Önlerine konulan çarpıtılmış aynalardan kendilerine baktıkça bir türlü dünyayı doğru göremiyorlar. Evet, PKK ve DEM cephesinin içine yuvarlandığı büyük yanılgılardan biri de bu. Şüphesiz akıllarına bu yanılgıyı yerleştiren uluslararası güçler ve bölgesel aktörler var. Bu yüzden akılları sürekli başka başkentlere kayıp duruyor.
Yeni çözüm süreci yeni bir şans. Küresel güç olmanın eşiğindeki Türkiye ayağındaki prangalardan kurtulmaya çabalıyor. Erdoğan, bin yıldır süren, tarihin her önemli dönemecinde kader birliği yapmış Türk-Kürt kardeşliğinin PKK aparatı kullanılarak bozulmaması için siyasi ve hukuki tedbirler almaya çalışıyor. Bunu devletin zafiyeti sananlara da sık sık uyarılarda bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in YPG/SDG ile Kandil'e yönelik yaptıkları son uyarılar şahsi değil, aksine devletin yaklaşımını yansıtıyordu. Erdoğan'ın dün Malazgirt'te sarf ettiği şu sözleri de çok önemli ve "son" bir uyarı olarak görmeleri gerekiyor: "Yönünü Ankara'ya ve Şam'a dönenler kazanacak. Kıblesini şaşırıp kendisine yeni yabancı patronlar arayanlar kaybedecek. Kılıç kınından çıkarsa kelama yer kalmaz. Biz kalıcı barışın tesisinden yanayız."