Başta bir sosyal medya deneyi gibi görünüyordu. Zira fotoğrafların dışında bir gerçekliğe sahip olmayacak kadar zayıf, içeriksiz sanal figürler söz konusuydu. Bir reklam çalışmasının parçası da sayılabilirdi. Fakat medya meseleyi büyütüp hayatlarımızın içine sokmaya başladığında elimizde tuttuğumuz telefonlardan içinden fırlayıp hayatımıza karıştılar.
Dilan Polat olayından bahsediyorum. Bir iki sosyal medya figürü nasıl olur da hayatlarımızın içine bu kadar sokulabilir
Dilan Polatlar 7'den 70'e bütün ülkenin üzerinde ortak konuştuğu tek konu nasıl olabilir Varlıkları Instagram videolarından ibaret olan bir iki şovmen nasıl olur önce hayatlarımızın tam göbeğinden içeri sokulup sonra da bu ülkenin adalet sisteminin altını oyabilecek bir güce kavuşur
Büyük bir gürültüyle başlayan soruşturma sürecinde maalesef sokak manasız bir "adalet" duygusuyla yüklendi. Bir ülkede adalet duygusunun tek bir davaya tahvil edilmesinin yanlışlığı sanıkların yine büyük gürültüyle serbest bırakılmaları sırasında ortaya çıktı.
Adaletin yelkenlerini medyanın orantısız gücüyle şişirmeye kalkarsanız sonuçta gerçeğin kayalıklarına toslarsınız. Adaleti sağlama adına yola çıktığınız bir yolculukta adalete olan güveni batırır, devletin nefes borularından birini tıkarsınız.
Adli bir soruşturmayı sınırları dışına taşımaya kalkarsanız sonuçta adalet gemisinde açılan gediklerle limana dönersiniz. Üstelik telafisi zor düşünce ve duygu kayıplarıyla da karşı karşıya kalırsınız.