Demokrasi ve etki ajanlığı

Modern dünyada casusluğun yerini "etki ajanlığı" aldı. Daha fonksiyonel bir yöntem. İllegal değil, yasal düzenin içine yedirilmiş. Birbirinden ayırt etmek de çok kolay değil.

Bu çağda casusluk şebekeleri oluşturma yerine topluma etki edecek, siyasi olarak yönlendirecek aktivistler bulmak daha mantıklı.

Liberal dünyada sivil toplum örgütleri, televizyon-radyo ve gazete gibi iletişim araçları, meslek kuruluşları ağırlıklı olarak etki ajanlığının kılıfı olarak işlev görmektedir.

Milyarder Soros'un ABD'deki iktidar değişikliği sırasında 200 radyo evini satın alması ve Biden'ın giderayak bu değişimi hızlandırması boşuna değil. Bu araçlar dünyanın her yerinde iktidar mücadelesinin önemli enstrümanları.

"Arap baharı"nın Afrika ve Ortadoğu'yu kasıp kavurduğu günleri hatırlayalım. Bu toplumsal-siyasal olayların arkasında sosyal medya, radyo, gazete, televizyon gibi iletişim araçlarını kontrol eden aktivistler, toplum liderleri, dolayısıyla olayları tek merkezden yönlendiren "etki ajanları" bulunuyordu.

Bu konu açıldığında genelde muhalefetin ilk itirazı "demokrasi" şeklinde oluyor. Evet, demokratik hakları kullanmakla "etki ajanlığı"nı birbirinden ayırt etmek gerçekten zor.

İktidarların işin kolayına kaçmaması, Yargı'nın da elmayla armudu birbirine karıştırmaması gerekiyor. Şunu kabul edelim ki Türkiye, "etki ajanları"nın cirit attığı bir ülke. Bunu inkar edecek aklı başında kimseyi bulamazsınız. Sivil toplumcu, aktivist, sanatçı, gazeteci ve akademisyen maskesi ardına gizlenmiş etki ajanları son yıllarda demokrasinin arkasına gizlenerek ekonomik ve siyasi olarak ülkenin istikrarsızlaştırılması için büyük gayret sarf ettiler. Yaptıkları işin adı tam anlamıyla 5. Kol faaliyetiydi. Ülkeyi bölünmeye, iç savaşa sürüklemeye kalktılar. Bu gerçekleri göz ardı ederek de "demokrat" olunmaz. Demokrasinin etki ajanlığı maskesinden kurtulması gerekiyor. Bu anlamda muhalefetin iktidara destek vermesi, etki ajanlarının yatağına dönüşmemesi şart.