Kavga gürültü derken DEM'in nasıl pozisyon alacağı merak ediliyordu. Doğrusu DEM'in CHP'nin yanında, Ekrem İmamoğlu'nun yolsuzluklarına kalkan olması bekleniyordu. Şaşırtıcı biçimde DEM, kendisini kavganın tarafı olmaktan ustalıkla uzak tuttu. CHP'nin peşinden gitmenin, hele ortada bir seçim yokken İmamoğlu'nun kişisel kavgasına omuz vermenin ne kadar anlamsız, getirisi olmayan ve boşuna bir çaba oluğunu şimdilik kavramış görünüyorlar. DEM içinde etkili olan sol kesimler "demokratik güçleri yalnız bırakmayalım" diye dayatsalar da DEM'e sağduyu hakim.
CHP'nin oluşturduğu gündemlerin peşinde koşmanın kendilerine bir faydası yok; aslolan kendi gündemleridir. Bayram sonrası İmralı heyetinin Erdoğan'la randevusu var. Erdoğan'dan randevu koparmanın önemini onlar kadar kimse iyi bilemez. Hem Özgür Özel Erdoğan'la "normalleşme" görüşmeleri yaparken DEM'i çok mu umursuyordu, DEM neden CHP'yi umursasın Herkes kendi işinin, kendi gündeminin peşinde koşmalı. Doğru olan da bu.
Unutmayalım; 2011-2014 arası süren çözüm sürecini biraz da o dönemki DEM'in, CHP'yle ittifak yapma hevesi akamete uğratmıştı. "Ne güzel, iktidarı birlikte salladık" derken CHP'ye bir şey olmamıştı, olan DEM'e olmuştu. Hala sallanan kendileri, bir ömür etkisinden kurtulamadılar. Selahattin Demirtaş hala cezaevinde; onu cezaevine gönderen de dokunulmazlıkların kaldırılmasının sağlayan CHP'nin grup kararıydı. Bir defa yanlış yola girince dönmesi de kolay olmuyor; o Kılıçdaroğlu'nun bir de kalkıp 48 oy almasını sağladılar. Güneydoğu'da ve tabii Türkiye genelinde DEM oyları CHP'ye aktı. Sonuçta devleti karşılarına almanın bedelini ağır ödediler ve hala da belediyeleri ellerinde tutamıyorlar.