Ekrem İmamoğlu'nun yolsuzluk iddialarıyla tutuklanmasına CHP ve muhalefet cephesince "hukuk ihlali", hatta "hukukun ayaklar altına alınması" şeklinde tepki verildi. Bu tür itirazlar akıl dışı olmayabilir fakat ahlak dışı olduğu kesin. Nedeni, çalma hakkının bir belediye başkanı olarak Ekrem İmamoğlu'na seçildiğinde verilmiş olduğu ön kabulünü taşıması. Böyle düşününce doğal olarak yolsuzlukları da ahlaka aykırı bulmuyorlar.
Sanılanın aksine "çalmadı, çırpmadı" demiyorlar; "bal tutan parmağını yalar" misali seçilmiş başkanının belediye işlerinden doğan ranttan belirli bir payı alma hakkı olduğuna inanıyorlar. Yoksa MASAK raporlarına göre İBB'nin ihale verdiği şirketlerin hemen hemen hepsinin ilk işinin İmamoğlu İnşaat'a para aktarmasını bu kadar normal kabul etmezlerdi. Sevgili Cem Küçük'ün, İmamoğlu'nun bulaştığı yolsuzluklara dair ilk günden beri MASAK raporlarına dayanarak onlarca kanıt sunmasına rağmen tek bir CHP'liyi ikna edememesi boşuna değil. CHP ve muhalefet cephesi meseleye siyasi bakıyor, hukuki değil.
CHP ve destekçi kitlesinin, ortada hiçbir yolsuzluk bulunmadığını düşünmeleri ve Ekrem İmamoğlu'na karşı başlatılan soruşturmanın "siyasi" olduğunu savunmaları belediye başkanının çalma hakkını peşinen kabul etmelerinden kaynaklanıyor. Bu soruşturmayı baştan bugüne "hukuk dışı" bulmalarının, "haksız" olarak görmelerinin arkasındaki bu zihniyet yatıyor.
Haksızlık yapmayalım, bu zihniyet sadece bir kesimde özgü bir yaklaşım tarzı değil; -toplumun genelince demeyelim de- yaygın olarak kabul görmüş olan "bal tutan parmağını yalar" anlayışından besleniyor. Seçilmiş herkesin "çalma hakkı" var sanki! Bu yüzden konu her açıldığında muhalif siyasetçilerin dilinden "sanki onlar çalmıyor" ifadesi dökülüyor.
CHP'ye göre İmamoğlu'nun bulaştığı yolsuzluklar hukuka aykırı olsa da soruşturma "siyasi" bir operasyon. Bu görüş biraz karışık görünse de aslında tutarsızlık, seçilmişlerin çalma hakkının olduğu ön kabulünden besleniyor. Ekrem İmamoğlu'nun gündüz gözüyle, bu kadar açık ve çok yolsuzluğa bulaşması da bu düşünce yapısının verdiği özgüvenden doğuyor. Kendisine asla dokunulamayacağını varsayıyordu Ekrem İmamoğlu! Şu düşünceyle: Ben ana muhalefetin seçilmiş belediye başkanıyım. İstanbul'un siyaset dünyamızdaki yeri biriciktir, ben de işte o biricik seçilmiş insanım!"