"Gelecek" oluş halindedir ve bugünün içinden doğar; insanoğlunun günlük ekonomik, sosyal, siyasal, bilimsel etkinliğiyle istikamet kazanır. Sosyal çatışmalar, siyasi mücadeleler yarını şekillendirir.
Ne var ki bugünden geleceği görmek o kadar mümkün değil; gelecek, kendisini genellikle bir sis perdesinin arkasına saklar. "Gelecek"ten haber getirdiğini iddia edenlerin tarihte "kahin" veya "şarlatan" olarak anılması boşuna değil.
Gelecek kestirimleri güç arayışından kaynaklanır. Güç ihtiyacı geleceği görmeyi zorlar. Geleceği görenlerin güç sahibi olduğu varsayılır. İnsan zihni bu yüzden geleceği görmeye meyleder; gelecekten haber getirilirse özel bir gücü ele geçirebileceğini sanır.
Siyasal ideolojiler, toplumsal mücadelede güç kazanmak için formüle edilmiş bir gelecek projeksiyonu sunar. Hap haline getirilmiş sloganlarla kitlelere yayılmaya çalışır. Siyasi fikirler bir ütopya doğrultusunda günlük siyasal mücadele içinde sürekli yorumlanıp üretilir.
Türkiye'de toplumsal atmosferi şekillendiren siyasi fikirler de bir dizi vaatler paketinden oluşan "gelecek" kestirimlerinden oluşur. Bu gelecek tahminleri de yaratıcı olmaktan ziyade sürekli bir tekrara ve ezbere dayanır.
Heraklitos'un dillere pelesenk olan ünlü "aynı nehirde iki defa yıkanılmaz" sözü insanoğluna tekrardan kaçınmayı hatırlatır. Hayatın bir anı diğerine uymaz; her anı farklı hareketler ve etkiler şekillendirir. Siyasi tarih birbirinin tekrarı hadiselerin toplamı veya bütünü değildir.
Siyasi partilerin ve aktörlerin kader çizgisi kendine özgüdür; kendi eylemleriyle kendi akıbetini oluşturur. Başkasının akıbetine kendi eylemlerinizle ulaşamazsınız.
AK Parti'nin Türk siyasetinde doğuşu, güçlenmesi, devleti ve toplumu etkilemesi süreçlerinin aynısı başka bir parti ve aktör tarafından tekrarlanamaz. Her eylem başka bir zamanın içinde gerçekleşir, dolayısıyla başka başka sonuçlar doğurur. AK Parti ile CHP birbirinin kopyası bir siyasi bileşenden oluşmadığı gibi bu partilerin başındaki aktörlerin fikir ve inançları, eylemleri birbirinin farklıdır, dolayısıyla aynı akıbetleri paylaşmazlar.
Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması, onun Erdoğan gibi devlet başkanı olacağı sonucunu doğurmaz. İmamoğlu'nun hapse girmesi, hapisten çıktıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetmek için Erdoğan gibi işbaşına geleceğini göstermez. "Mağdur" İmamoğlu da Erdoğan gibi "mağduriyet" üzerinden büyük bir siyasal güç kazanmaz. Farklı tarihlerde farklı kişilerin yaşadığı hadiseler aynı sonucu sağlamaz. Yolsuzluk soruşturmaları üzerinden ikinci Gezi'yi çıkarmaya çalışmak da sadece nafile bir çaba. Tarih ve toplum değişti; zamanın gençleri de çok fazla değişti. Aynı zamanı, şartları ve çocukları laboratuvar şartlarında bile bir araya getirseniz yine aynı sonuçları elde edemezsiniz.