İstiklal Savaşı'yla adı özdeşleşmiş bir isimdir Mehmet Akif Ersoy. Balkan Savaşları'ndan Çanakkale'ye, oradan Kurtuluş Savaşı'na uzanan zor yıllarda en önde mücadele eden aydınların başında gelir. Milletvekilliği yapmış, fakat her şeyden önce büyük bir şair ve entelektüeldir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı'nın da yazarıdır.
Bu yönleriyle Türk milletine ilham olmuş bir şahsiyettir. Kurtuluş Savaşı'nın ardından pek çok aile çocuğuna "Mehmet Akif" adını verdi. Bu tercih, kuşkusuz Mehmet Akif Ersoy'a duyulan vefanın bir ifadesiydi. Ancak aynı zamanda çocuklara, daha baştan ağır bir sorumluluk da yüklüyordu: Mehmet Akif'in izinden gitme, onun temsil ettiği değerleri taşıma beklentisi.
"Bu konu şimdi nereden çıktı" diye soranlar olabilir. Elbette son günlerde tutuklanmasıyla gündeme gelen Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy etrafında dönen tartışmalar nedeniyle... Televizyonlarda, internet haber sitelerinde ve özellikle sosyal medyada günlerdir neredeyse başka bir konu konuşulmuyor. Ahaliye bir eğlence çıktı demek mümkün. Ancak mesele yalnızca bir magazin merakı da değil. Sokakta karşılaştığım pek çok kişi ciddi bir merakla soruyor: Mehmet Akif Ersoy hakkında söylenenler doğru mu
Bu merakı doğuran şey, ilgili kişinin çok tanınmış olması değil; adıyla kaderi arasında görüntüde oluşan keskin tezat. Asıl ilgi uyandıran nokta tam da burası.
Bir insan, kendisine adıyla yüklenen sorumluluğu ömür boyu taşımak zorunda kalabilir. Kaçış yolları kapalıdır; kendi adına, adının çizdiği kadere mahkûm gibidir. Ailesine ilham veren bir ismi, adeta bir yazgı gibi sırtında taşır. Bu yük bazen insanın yürüyüşünü bile zorlaştırır.

3