PEKİ ŞEHÂDET GELENEĞİMİZDE OYNAKLIK VAR MI

21 Kasım 2022'deki Karkamış saldırısında şehîd olan öğretmen Ayşenur Alkan'ın Nizip'teki cenâze törenine katılan dönemin Millî Eğitim Bakan Yardımcısı, şu akla ziyan sözleri sarf etmişti:

"Ayşenur öğretmenimiz, eğer ömrü boyunca öğretmenlik yapsa ve ölseydi sâdece sınıfındaki öğrencileri onu bilecekti. Ama şimdi Ayşenur öğretmenimiz, öyle bir öğretmenlik makamına yükseldi ki bütün millet onu biliyor."

Elbette kötü bir amacı yoktu. Şehîdliğin ne kadar kutsal olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Kalabalıktan hiç kimse, "O zaman senin kızın da gelsin burada görev yapıp o makama yükselsin!" dememişti.

İsmi bende kalsın, bir radyo programında konuşan üst düzey bir eğitimci, şehîd haberlerini, "ocağına ateş düştü" şeklinde veren medyayı eleştirmiş; "Hey onbeşli" türküsünü örnek vermişti. Söylenişi hârikaymış.

"Böyle kıvrak bir oyun havası içinde söyleniyor. Şimdi onu değiştirdiler. Böyle biraz üzüntülü elemli kederli hâle çevirdiler. Yanlış bana göre. Oynak olması lâzım. Çünkü askere gönderiyorsun, şehâdete gidiyorsun. Biz, şehâdete koşarak gideriz."

Sunucu, oynaklık ve askerliği yakıştıran eğitimciye, "Peki hiç koşarak şehâdete gittiniz mi" diye sormadı.

Dertli, derdini söylemiş; dertsiz, türkü sanmış. Russel Crowe bile "Hey onbeşli" türküsünün hikâyesini öğrenince Son Umut filminde türküyü söyleyecek olan Cem Yılmaz'a, "Lütfen bu türküyü söylerken eğlenme!" demiş. Ömür Gedik, mezkûr türküye tam da Bakan Yardımcısının bahsettiği gibi oynak bir klip çekmiş; tepkiler üzerine klibi değiştirmişti.


Hediye'nin ağıtını oynak türkü zanneden birinin, niye evlere ateş düştüğünü anlamaması gâyet normal. Bu örneği verirken "ismi bende kalsın" dememin bir sebebi var. O zaman bu eğitimciyi eleştiren bir yazı kaleme alıp internetteki videosunu adres göstermiştim. Şimdi tekrar bakayım dedim. İlgili kısım, yâni oynak kısım, videodan çıkarılmış. Hem kızdım hem sevindim. Kızdım, çünkü beni yalancı durumuna düşürdüler. Sevindim, çünkü hayra vesîle oldu.

Geçtiğimiz günlerde peş peşe şehid haberleri geldi. Uçak kazâsında 20 asker şehîd oldu. Gebze'de yıkılan ve yanan binâlarda 11 şehîd var. İnancımızda böyle ölenlere şehid deniyor ama bu sefer ses çıkmadı.

Muhâlefet millî yas ilân edilmesini isteyince Cumhurbaşkanlığı Kültür-Sanat Politikaları Kurulu üyesi Murat Bardakçı, konuyla ilgili yazısında, "Şehîdler için yas ilân edilmesi geleneğimizde yoktur." dedi. Doğru söylüyor. Bugüne kadar şehîdler için yas ilân edilmemiş. Bardakçı, yazısını şöyle bitirmiş:

"Türkiye'de aklına geleni hemen söyleyen değil; geçmişimizi ve geleneklerimizi bilen ve düşündükten sonra konuşan politikacılara ihtiyaç var."

Hımmm! Güzel! Demek ki geçmişimizi ve geleneklerimizi bilmeyen politikacıların, geleneklerimizi bilen ve hatırlatan danışmanları olmalı. Bardakçı ve onun gibi düşünenleri, yedi buçuk yıl geriye götürerek "oynaklık ve askerlik" üzerine bir örnek vermek istiyorum.

1 Nisan 2018'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, defli dümbelekli bir sanatçı takımıyla Oğulpınar Sınır Karakolu'nu ziyâret etti. Bu Hollywood geleneği, 1 Nisan şakası gibiydi. Asla ve kat'a geleneğimizde yoktu. Tepkiler üzerine dönemin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrâhim Kalın, 103 sene evvel Çanakkale cephesinin de böyle ziyâret edildiğini söyledi. O zamanın ağırbaşlı âlim ve sanatkârlarını, her taraflarından arabesk fışkıran, askerlikle alâkası olmayan şarkıcı ve türkücülerle bir tuttu.

1915'de cepheyi ziyâret eden âlim ve sanatkârlar, özenle seçilmişti. İçlerinde, uyuşturucudan hapis yatan yoktu. Milletin değerleriyle alay eden çöpçatanlık programları sunan yoktu. Dansöz yoktu. Adı mafyamatik işlere karışmış türkücü yoktu. Gencecik fidanlar canını verirken aklını cildindeki kırışıklara tâkıp gençlik iksiri arayanlar yoktu. Fetöcü gazetelerde Çanakkale'yi hafife alan, sonra da 57. Alay'a övgü düzen gazeteciler yoktu. 15 Temmuz gecesi arâzi olup, sonra köşelerinde aslan kesilen gazeteciler de yoktu.