Siber savaşın gölgesinde ABD seçimleri
İranlı hackerlar, Amerikan siyasi kampanyalarını hedef alıyormuş! Evet, siber dünyada bir savaşa daha tanıklık ediyoruz. Fiziksel bir sınır yok, ne tank var ne de tüfek. Ama klavyelerin tuşlarına basarak yürütülen siber savaş, en az bir cephe savaşı kadar tehlikeli.
Sadece politikacıları değil, herkesin hayatını ilgilendiriyor. FBI ve CISA'nın (Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı) ciddi uyarıları var: "DMO siber aktörleri süregelen ve artan bir risk oluşturuyor."
DMO da ne mi Devrim Muhafızları Ordusu! Bu işin ardında İran'ın olduğu aşikâr.
Şimdi şöyle düşünün; sıradan bir seçim kampanyasında çalışan bir görevlisiniz, belki bir akademisyen, belki de bir gazeteci
Bir sabah e-posta kutunuza düşen "acil" ibareli bir mesaj, profesyonel bir dille yazılmış, güven veriyor. Açıyorsunuz ve işte o anda bilginiz ele geçiriliyor. Yani saldırı, sadece devlet yetkililerini veya politikacıları değil, onların çevresinde yer alan herkesi hedef alıyor. Eski ABD yetkilileri, akademisyenler, gazeteciler, aktivistler Herkes bu oyunun içinde bir piyon olabilir. Düşünsenize, bir anda tüm bilgileriniz, İranlı hackerların elinde!
Siber savaşın tehlikeleri ve İran'ın "Hack-and-Leak" taktikleri
Amerikalı yetkililer, İran'ın seçimlere müdahale etmek için "hack-and-leak" diye tabir edilen bir yönteme başvurduğunu söylüyorlar.
Bu ne demek Kısaca, hassas bilgilerin ele geçirilip kamuoyuna sızdırılması.
Donald Trump'ın seçim kampanyası bile bu saldırıların hedefi olmuş.
Olayı basitleştirmek gerekirse; bilgiye güven sarsıldığında, demokrasinin temel taşları sallanır. Seçmenler, "Bu seçim gerçekten adil mi" diye sormaya başlarlar. Bu da istenen sonuçtur. Seçim sürecini belirsiz hâle getirmek, bir ülkenin geleceğine yapılacak en büyük saldırılardan biridir.
ABD savcıları geçen ay, üç İranlı hackerı (Mesud Celili, Seyyid Ali Aghamiri ve Yaser Balaghi), eski bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin ve diğer önemli figürlerin e-posta hesaplarını ele geçirdikleri gerekçesiyle suçladı.
İşin ilginç yanı, adamlar tek tek belirlenip kamuoyuna duyurulmuş. Yani artık "İranlı hackerlar" kavramı soyut bir tehdit değil; saldırıları düzenleyen insanlar belli, isim isim biliniyor. Demek ki olay, sandığımızdan çok daha ciddi.
Sosyal medya ve yapay zekâ: Seçmenleri yönlendirme oyunları
Siber saldırılar sadece teknik düzeyde kalmıyor, olayın sosyal boyutu da var.
İran, sosyal medya üzerinden sahte içerikler üretip yayarak, Amerikalı seçmenlerin algısını manipüle etmeye çalışıyor. Yapay zekâ kullanılarak oluşturulan sahte görseller, sahte hesaplar...
Tüm bunlar, insanların öfkesini ve kutuplaşmasını körüklemek için kullanılıyor. "Amerika'da her şey sahte, hiçbir şeye güvenemezsin" algısı yaratılıyor. Özellikle Kamala Harris'in kampanyasına yönelik saldırılar ve Trump'ın yeniden seçilmesini engellemeye yönelik hamleler... Seçmenlerin zihinlerine doğrudan etki etmek için kullanılan taktiklerdir.
Sosyal medyada gezinirken karşınıza çıkan bir haber "Trump'ın yolsuzluğu ortaya çıktı!" diyor.
Ya da "Kamala Harris, İran'dan destek aldı!" gibi bir şey.
İster istemez şüphe ediyorsunuz, değil mi
İşte bu noktada, kimin doğruyu söylediğini ayırt etmek zorlaşıyor.
İran'ın amacı tam da bu: Seçmenleri birbirine düşürmek, Amerika'yı kutuplaştırmak. Sosyal medyanın bu kadar etkili olması da işin başka bir boyutu. Birkaç tıkla milyonlara ulaşılıyor ve yalan haber hızla gerçekmiş gibi yayılıyor.