Sahte Kahramanlar
Siyaset bilimi derslerinde hep anlatılır; burjuvazi, yani kapitalist sınıf, kendi menfaatini milletin menfaati gibi gösterebildiği için iktidara gelmiştir.
Ve bunu sürekli tekrarlayarak, yani hikâyeyi durmadan yeniden anlatarak iktidarını korumuştur. Aslında "kendi çıkarlarını, herkesin çıkarı gibi göstermek" çok eski ve çok basit bir numaradır. İşin kötüsü, çoğu zaman bu numara işe yarıyor.
Bir film izliyorsun. Ana karakter müthiş biri. Cesur, fedakâr, halk için savaşıyor, kötüleri dize getiriyor. Tam bir kahraman!
Sonra bir dizi başlıyor, benzer bir figür. Haksızlığa karşı geliyor, herkesi kurtarıyor. Zihninin bir köşesinde "Keşke böyle biri gerçek hayatta da olsa" diyorsun.
Ama asıl bomba burada patlıyor: O kahraman çoktan yaratıldı! Ve sen fark etmeden onun gerçek olduğuna inandırıldın.
Tam da bu noktada devreye algı yönetimini sokuyorlar. Sinema, televizyon ve sosyal medya... Hepsi bir arada, tek bir amaca hizmet ediyor: Bazı insanların kendi çıkarlarını, herkesin çıkarı gibi göstermek.
Sahte Kahraman Üretme Fabrikası
Bir grup insan, kitlelerin neye inanacağını şekillendirmek istiyor. Bunu nasıl yaparlar
Ellerinde medya var, hikâyeler yazabilirler, karakterler yaratabilirler. Öyle bir lider figürü oluştururlar ki, herkes ona güvenir, peşinden gitmek ister. (Kumpas Vadisi FETÖ)
Oysa gerçek bambaşkadır. Belki de o kişi, aslında tam tersine, sadece kendi menfaatini düşünüyordur.
Ama bunu kim fark edecek Sonuçta dizilerde, filmlerde, hatta sosyal medya akışında sürekli onun iyiliği, cesareti, fedakârlığı anlatılıyor.
Bir bakmışsın, seçim zamanı geldiğinde o kahraman sandığın kişi sahneye çıkıyor ve "Hepiniz için mücadele ettim, şimdi desteğinizi istiyorum" ya da "şu adayı destekliyorum" diyor.
Ve insanlar da inanıyor. Çünkü yıllardır gördükleri şey, onun doğru kişi olduğuydu.
Ama sormak lazım: Gerçekten öyle mi, yoksa sadece öyle görünmesini istedikleri için mi biz öyle sanıyoruz
Diyelim ki bir restoranda yemek yiyorsun. Masadaki arkadaşın, sürekli "Ben sizin için en iyisini düşünüyorum" diyerek siparişi kendisi veriyor. İlk başta hoşuna gidiyor belki, ne güzel biri diyorsun. Ama sonra fark ediyorsun ki, hep kendi en sevdiği yemekleri söylüyor. Sana danışmıyor, senin ne istediğini sormuyor. Ama bunu o kadar güzel bir şekilde yapıyor ki, sen onun senin için en iyisini yaptığına inandırılıyorsun.