Bazı diziler vardır, ilk bölümden kimin iyi kimin kötü olduğu netleşmez ama izlemeye devam edersiniz… ABD-Çin çip hikâyesi de tam böyle ilerliyor.
Yeni bölümün adı: "H20 vakası."
Geçen gün Çinli yetkililer, yerli şirketlere sert bir mesaj gönderdi: "Arkadaşlar, özellikle hükümet ve ulusal güvenlikle ilgili projelerde Nvidia'nın H20 çipini kullanmayın." Bu kez nazik bir öneri yok, doğrudan resmi uyarı. Üstüne Çin devlet medyası çıktı, H20'yi adeta topa tuttu: "Gücünü yitirmiş, çevreye karşı duyarsız, güvenlik açısından riskli" ifadeleri havada uçuştu.
Nvidia hızlıca karşı hamle yaptı. Şirket, "H20 askeri kullanım için tasarlandı, içinde arka kapı bulunmuyor" dedi.
Ayrıca Çin'in devlet işleri için hiçbir zaman Amerikan çiplerine bağımlı olmadığını vurguladı.
Açıklamanın en net cümlesi ise şuydu: "Tıpkı ABD hükümetinin Çin'den gelen çiplere güvenmemesi gibi, Çin de Amerikan çiplerine güvenmez ve bugüne kadar güvenmedi."
Olay yalnızca bir donanım meselesi gibi görünse de aslında iki devin birbirine "Ben sana mecbur değilim" demesinin farklı bir versiyonuydu…
ABD, Çin'in çip teknolojilerine yönelik kısıtlamalar getiriyor; Çin, buna yanıt olarak yerli üretim kapasitesini artırıyor.
H20 tartışması da bu stratejik satranç oyununun en güncel hamlesi…
Çünkü teknoloji artık yalnızca "teknoloji" olarak anılmıyor, ulusal güvenlik silahı sayılıyor.
İstihbarat açısından bakınca durum daha da hassaslaşıyor. Çipler, yalnızca veri işleme gücü sağlamıyorlar; yapay zekâ, uydu sistemleri, siber güvenlik altyapıları ve kriptolu iletişim ağlarının kalbi hâline geliyor. Yani bir devletin kullandığı donanımın üreticisi kimse, o ülke teknik olarak veri akışının kapısında duruyor.
Düşünün ki ülkenizin tüm diplomatik yazışmaları, yabancı bir ülkenin ürettiği sunuculardan geçiyor. Çipin içine fark edilmeyen bir veri kopyalama mekanizması yerleştirilmişse, karşı taraf sizin bütün mesajlarınızı kendi ekranında görebilir.