Trump yönetiminin son aylarda 'narko terörle' mücadele adı altında Güney Amerika menşeli botları hedef alması 'uyuşturucuyla savaş' gündeminin güncellenmiş bir versiyonu olarak öne çıkıyor. Uyuşturucuyla savaşın Amerikan siyasetinde elli yılı aşan bir tarihi var ve bu sürecin uyuşturucuyla mücadelede başarısız olduğu genel kabul gören bir gerçek. 1970'lerde Nixon'la başlayan ve 1980'lerde Reagan döneminde genişleyen Amerika'nın uyuşturucuyla savaşının son derece karmaşık ve sıklıkla karanlık bir geçmişi var. Meşhur Netflix dizisi Narcos'u seyredenlerin de hatırlayacağı üzere, Amerika'nın uyuşturucu sorunu asayiş ve adi suçların ötesinde dış politika öncelikleriyle çatışacak seviyeye kadar gelmiş girift bir sorunlar yumağı aslında. Trump yönetiminin ülkeye deniz yoluyla uyuşturucu sokmaya çalışan çeteleri hedef alarak sert askeri yöntemlerle çözüm arayışı, konuyu acil bir ulusal güvenlik sorunu olarak tanımlayarak göçmenlik ve dış politikanın kesişimine oturtma amacına matuf görünüyor. Yönetimin uyuşturucu kaçakçılarıyla yargısız infaz yoluyla mücadele etme anlayışı, Savunma Bakanı Hegseth'e karşı savaş suçu işlediği yönünde suçlamalara yol açarken Amerika'nın uyuşturucuyla savaşta yeni bir döneme girdiği mesajını veriyor.
'NARKO TERÖRLE' ASKERİ MÜCADELE: CİNAYET Mİ, SAVAŞ SUÇU MUWashington Post'ta çıkan bir haber analiz, 2 Eylül'de Karayipler'de seyreden bir bota karşı gerçekleşen bir Amerikan saldırısında Savunma Bakanı Hegseth'in savaş suçu işlemiş olabileceğini gündeme taşıdı. Trump yönetiminin Amerika'ya uyuşturucu taşıyan botlara karşı yeni askeri angajman kurallarını ilan etmesinden beri bu operasyonların legal olup olmadığı tartışılıyordu. Botların gerçekten uyuşturucu taşıyıp taşımadığı kesinleşmeden SİHA'larla vurulması, yargısız infaz tartışmalarını gündeme taşımıştı. Hegseth'in 2 Eylül operasyonunda 'kimse sağ kalmayacak' şeklinde bir emir verdiğinin haberleştirilmesi, suçsuz insanlara karşı cinayet işlenmiş olabileceği tartışmalarına savaş suçu tartışmasını da ekledi. Uyuşturucu taşıdığı iddia edilen botların Amerika'ya savaş açtığı şeklindeki tezin hukuki zemininin zayıf olduğu tartışılırken bu sefer botlara yapılan ilk müdahaleden sağ kurtulanların hedef alınmasının savaş suçu teşkil edeceği görüşü öne çıktı.
Trump'ın 2016'dan beri gündemde tuttuğu göçmenlik ve özellikle sınır güvenliği meselesi Amerikan siyasetinin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Trump'ın ülkeye uyuşturucu ve suç getirdiklerini iddia ettiği Güney Amerikalı organize suç çetelerini askeri güç kullanarak hedef alması sınır güvenliğini artık asayiş meselesi değil ulusal güvenlik meselesi olarak gördüğünü gösteriyor. Daha önce terörle mücadele ve uyuşturucuyla savaş gündemlerinde de gördüğümüz gibi, legal zemini kaygan argümanlarla oluşturulan hukuki dayanaklar ulusal güvenlik çerçevesine oturtulduğunda karşı çıkılması veya geri çevrilmesi zor bir hal alıyor. Trump yönetimi bu botları hedef almasını 'narko terörle mücadele' olarak tanımlayarak tam de bu avantajdan yararlanmaya çalışıyor. 'Ulusal güvenlik' dendiğinde adeta akar suların durduğu bir devirde yaşadığımız hatırlandığında, uyuşturucuyla mücadelenin neden ulusal güvenlik ekseninde tanımlanmaya çalışıldığı daha rahat anlaşılıyor.
SAVAŞIN KAYGAN ZEMİNİUyuşturucuyla mücadele, Amerikan tarihinde kazanılamayan bir savaş olarak kabul edilse de Trump'la birlikte Güney Amerika'yla ilişkiler ve göçmenlik boyutlarıyla yeni bir dinamik kazandı. Meksika üzerinden gelen göç dalgalarının Amerika'ya suç ithal ettiğini iddia eden Trump, Karayipler'deki bot operasyonlarıyla bölgenin jeopolitik hâkimi olduğunu göstermeye çalışan bir gövde gösterisi yapıyor. Bu güç gösterisinin Amerika'daki uyuşturucu bağımlılığı olgusunun sosyo-ekonomik boyutlarını kapsayan bir çözüm üretmesi elbette mümkün değil. Ancak Savunma Bakanlığı'nı 'Savaş Bakanlığı' olarak yeniden tanımlayarak Amerika'nın göçmen meselesi, sınır güvenliği ve uyuşturucuyla mücadelede askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceği mesajını veren Trump yönetimi, uyuşturucuya talep ve bağımlılığın sebeplerini ortadan kaldırmak yerine cezai tedbirleri öne çıkarıyor. Klasik suçla mücadele kriterlerinden ayrılan yargısız infaz metotlarını normalleştiren yönetim, uyuşturucuyla mücadeleyi ulusal güvenlik sorunu olarak tanımlayarak bu yöntemleri kalıcı kılmaya çalışıyor.
Uyuşturucuyla mücadele konusunda daha önce Çin'in fentanil ticaretine yeterince baskı uygulamadığını gündeme getiren Trump yönetimi, bu sorunu Amerika'nın ulusal bağımsızlığı ekseninde ele alan bir dil kullanıyor. Karayipler'de uyuşturucu taşıdığını iddia ettiği botlarla mücadele, bir anda Amerika'nın ulusal egemenliğinden taviz vermeyeceğinin ve mutlak hareket özgürlüğünün simgesi haline geliyor. Amerika'nın dış politikasında tek taraflı ve kimseye hesap vermeyen davranış biçimini standart hale getirmeye çalışan bu yaklaşımın ülkenin yarım asırdan fazladır uyuşturucuyla imtihanında kalıcı bir çözüm üretmesi pek mümkün değil. Geçmişte Amerika'daki büyük uyuşturucu talebinin doğrudan sonucu olarak bazı devletlerden daha güçlü hale gelen kartellerin hedef alınması dahi sonuç vermemişti. Washington sıklıkla bu kartelleri yok etmeye çalışmak yerine Amerikan dış politikasının ihtiyaçları ve ideolojik tercihleri doğrultusunda (komünizmle mücadele bağlamında) kullanmaya çalıştı. Bu tarihi arka plan bize uyuşturucuyla mücadelenin kinetik yöntemlerle pek bir yere varamayacağını, varsa bile Washington'ın daha önemli gördüğü stratejik meseleleri önceleyeceğini söylüyor.

3