Trump yönetimi hem göçmenleri sınır dışı etme operasyonlarını yoğunlaştırmak hem de Amerika'nın büyük şehirlerinde güvenliği sağlamak söylemiyle federal devleti seferber hale getirmiş durumda. Başkent Washington DC'ye Ulusal Muhafızları göndererek özellikle Demokratların yönettiği büyük şehirlere gözdağı veren yönetim, son haftalarda California, Illinois ve Oregon eyaletlerinde de federal kolluk kuvvetlerini konuşlandırdı. Sınır dışı etme operasyonlarını yürüten Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi'ne (ICE) karşı büyük şehirlerdeki protesto ve direniş olaylarını 'terör' olarak tanımlayan Trump, gerekirse İsyan Yasası'nı işletmeyi gündeme getirdi. Son günlerde federal devletin eyaletlerin istememesine rağmen Ulusal Muhafızları göndermesine karşı alınan mahkeme kararları, federal güçlerle eyalet güçlerini karşı karşıya getiren bir durum yaratıyor. Trump'ın 'illegal' göçmenleri sınır dışı etme sözünü yerine getirmek adına attığı adımlar, Demokratları kanun dışılığın savunucusu pozisyonuna itmeye çalışırken Amerika'nın federal sisteminin sınırlarını da zorluyor.
FEDERAL HÜKÜMETLE EYALETLER KARŞI KARŞIYA
Amerikan federal devletinin öncelikli olarak ulusal güvenlik ve dış politikadan sorumlu olması karşısında yerel ve eyalet düzeyindeki güvenliği sağlamak eyaletlerin yetki alanında kalıyor. 50 eyaletin üzerinde adeta bir 'süper eyalet' gibi hareket edan federal devlet, ulusal facia veya afet durumlarında eyaletlere Ulusal Muhafız gönderme yetkisine sahip. Trump yönetimine kadar Ulusal Muhafızların geleneksel olarak bir veya birden fazla eyaleti ilgilendiren büyük krizlerde aktif hale getirilmesi, bu kolluk kuvvetinin siyasileşmesine pek izin vermemişti. Trump yönetimi ise federal hükümetin sınır dışı etmek istediği göçmenleri sadece ICE gibi federal kolluk kuvvetleriyle yapamayacağı için yerel ve eyalet polisinin de yardımını talep ederek federal-eyalet yetki çatışmasını körüklemiş oluyor.
Nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu büyük şehirlerde belgesiz göçmenlerin de sayısı daha yüksek olduğu için Trump bu şehirleri hedef alarak Demokratları siyaseten de köşeye sıkıştırmak istiyor. Ancak Cumhuriyetçilerin yönettiği şehirlerde bile yerel kolluk güçlerinin sınır dışı etme operasyonlarına katılmaya çok gönüllü olmadıklarını söylemek mümkün. Eyaletler belgesiz göçmenlerin devletten korkup yer altına kaçmalarını ve ayrıca sınırlı kaynaklarını suçla mücadeleden sınır dışı etme operasyonlarına aktarmayı istemiyor. Federal hükümetin ülkenin her yerine istediği zaman federal güç göndermesini eyaletlerin yetki alanının çiğnenmesi olarak gören mahkeme kararları da Trump yönetimini adeta çileden çıkarıyor. Federal-eyalet yetki çatışmasının geldiği nokta, Amerikan hukuk sisteminin ve federal yapısının sınırlarını zorlar nitelikte.
DEVLETİN ÖNCELİKLERİ DEĞİŞİYOR
Trump yönetiminin eyaletlerin otonomisini ihlal edecek şekilde ulusal güvenlik gerekçesiyle 'terbiye etme' çabası, federal devletin göçmenleri koruyan şehirleri ve eyaletleri cezalandırabileceği mesajını taşıyor. Bunu yaparken federal kolluk kuvvetlerinin bütün odağı uyuşturucu kaçakçılığı ve insan ticareti gibi organize suçlardan göçmenlerin sınır dışı edilmesine doğru kayıyor. Trump'ın siyasi gündemi doğrultusunda şekillenen federal güvenlik öncelikleri, adalet sisteminin de daha fazla siyasileşmesi sonucunu doğuruyor. Federal hükümetin şehirlerine bu şekilde müdahale etmesini anayasanın ihlali olarak gören eyalet valileri ve siyasiler, devletin kendi vatandaşına karşı militarize hale geldiği argümanını öne sürüyor. Trump yönetiminin savaş veya ayaklanma koşullarında uygulanması tasarlanan yasaların yetkilerini ülkenin göçmenler tarafından işgal altında olduğu gerekçesiyle kullanmaya çalışması, Amerikan devletinin önceliklerinin ne kadar değiştiğini de gösteriyor.