Trump-MBS zirvesinin şifreleri

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın (MBS) Washington ziyareti, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin istikrarına işaret eden önemli açıklamalarla sonuçlandı ancak Ortadoğu jeopolitiğine ilişkin kritik konularda ilerleme işareti göremedik. Suudi Arabistan'ın 'NATO üyesi olmayan ana müttefik' ilan edilmesi ve Trump'ın İsrail'in çekincelerine rağmen Riyad'a F-35 satacaklarını açıklaması en önemli başlıklar olarak öne çıktı. MBS daha önce açıkladıkları 600 milyar dolarlık yatırımı 1 trilyon dolara çıkardıklarını söyleyerek Trump'ın sevdiği fantastik rakamlarla onu memnun etti.

Buna rağmen İsrail'le hızlı normalleşme konusunda umut vermeyen MBS, bunun Filistin devletinin kurulmasına bağlı olduğunu ifade ederek Trump'ın 'barış başkanı' olma hevesine ket vurmuş oldu. Gazze'yle ilgili net bir açıklama olmaması da Suudilerin Trump'ın Gazze'yle ilgili planlarına bekle gör yaklaşımını benimsediğini gösterdi. Trump'la basın toplantısında gündeme gelen ve Amerikan başkanını kızdıran Kaşıkçı sorusunu diplomatik bir dille cevaplamaktan kaçınmayan MBS, Suudi-Amerikan ilişkilerini savunma ve ekonomik anlaşmalarla sağlamlaştırmış olarak ülkesine döndü. Bu da özellikle Trump döneminde Amerikan politikası İsrail lehine devam etse de Körfez ülkelerinin ağırlığının öne çıkacağını gösteriyor.

WASHINGTON İSRAİL'E RAĞMEN F-35 SATAR MI

Trump'ın Suudilere F-35 satacaklarını teyit etmesine rağmen bu konuda Kongre'nin söz söyleme hakkı eninde sonunda İsrail meselesinin gündeme gelmesini zorunlu kılıyor. Amerikan yasalarına göre bölge ülkelerine yapılan silah satışlarının İsrail'in 'niteliksel askeri üstünlüğünü' devam ettirmesi gerekiyor. Amerika'nın silah satışı ve sevkiyatında İsrail'e Kongre'deki etkisi üzerinden adeta bir veto yetkisi veren bu kanun, Amerikan başkanının yaptığı silah satışı anlaşmalarında İsrail'in askeri üstünlüğünün zarar görmediğini ispat etmesini mecbur kılıyor. Trump'ın F-35 satışını İsrail-Suudi normalleşmesine bağlamak istemesinin altındaki motivasyonu bu denklemin bir sonucu. Suudi tarafının İsrail'le normalleşmeye açık olduğunu ancak bunun Filistin devletinin kurulmasına ilişkin gerçekçi bir yol haritasıyla mümkün olacağını ifade etmesi, Trump'ın hızlıca bu meseleyi çözmek isteğinin pek de gerçekçi olmadığını tekrar gösterdi.

Trump'ın Netanyahu'yu Gazze'de ateşkese zorlama konusunda attığı adımlar, gerektiğinde İsrail'e baskı yapma konusunda kendini görece daha rahat hissettiğini gösterdi. Kongre'nin her iki kanadının da şimdilik Cumhuriyetçilerin elinde olması, Amerika'ya silah satışı üzerinden para kazandıran ticari başkanın işini kolaylaştırıyor. Suudilere F-35 satışı konusunda hem İsrail'e baskı hem de Kongre'yi ikna etme noktasında Trump çekingen davranmayacaktır. Ancak Suudilerin tarif ettiği şekilde anlamlı bir Filistin devleti yol haritası ortaya koyacak bir hazırlığı veya vizyonu olduğunu düşünmek pek mümkün değil. Barış veya çözüm önerilerinin hep etrafındaki İsrail'e yakın isimler tarafından hazırlanmasına izin veren Trump'ın mecbur olmadıkça (İsrail'in Katar saldırısı sonrasında olduğu gibi) Filistin lehine bir adım atmadığını gördük. Trump, İsrail ve Kongre'ye rağmen F-35 satmak isteyebilir ancak bunu sağlayacak şartları oluşturmakta zorlanacaktır.

KÖRFEZ'İN ARTAN ÖNEMİ

Suudi Arabistan'ın MBS liderliğinde son senelerde güvenliğini sağlamak konusunda Washington'ın politikasına bel bağlamaktan uzaklaşmaya çalışan bir eğilim gözleniyor. Uzun süre İsrail'le birlikte ABD'yi İran'a saldırı ve tam baskı için ikna etmeye çalışan Suudiler, İran'la tansiyonu düşürme yoluna giderek manevra kabiliyetlerini artırmaya çalıştı. Ekonomik reform gündemine odaklanarak bölgesel meselelerde Riyad'ın rolünü değiştirmeye çalışan MBS, Amerika'yla ilişkileri ihmal etmemeye özen gösterdi. Bununla birlikte bir yandan sınırlı da olsa Çin'le ilişkileri geliştiren, Katar ve Türkiye'yle normalleşen, Yemen'deki maliyetli savaştan çekilen bir profil ortaya koydu. Suudilerin bölgeyi kendi çıkarlarına göre dizayn etme çabasından uzaklaşarak ulusal çıkarlarına odaklanması dönüm noktası oldu.