Başkanlık seçim kampanyası sırasında aday Trump'ın en önemli dış politika vaatlerinin başında Ukrayna savaşını bitirmek vardı. Başkan olduktan sonra beklediği hızda yol alamayan Trump, Amerika'nın Ukrayna'ya karşılıksız yardımlarını durdurarak yükü Avrupalılara devretti. Ukrayna'ya yardımın finansmanı başka yerden geldiği sürece silah satmaktan memnun görünen Trump, savaşı durdurabilmek için Rusya'ya karşı izolasyon politikasından taviz vererek Putin'i Alaska'da ağırladı. Buna karşın Kremlin'den beklediği esnekliği bulamayan Trump, son aylarda Rusya'ya baskıyı artırarak masaya gelmeye zorlama çabası içine girdi. Gazze'de ateşkesi diplomatik başarı olarak kodlayan Trump, şimdi de Ukrayna savaşında bir barış süreci başlatmak istiyor ancak Putin'in kısa vadede çatışmayı sona erdirme gibi bir niyeti görünmüyor. Nükleer savaş tehditleri tekrar gündeme gelirken, Amerika'nın Biden'dan beri izlediği Ukrayna'ya Rusya'yı yenmesi için değil 'kanatması' için destek verme politikası devam ediyor.
BASKI POLİTİKASI SONUÇ VERMİYORSon günlerde Beyaz Saray'ın Ukrayna'ya Tomahawk füzeleri vererek Rusya'nın içini vurma kapasitesini artırmayı değerlendirdiği şeklindeki haberler Trump'ın el yükseltme çabası içinde olduğuna işaret ediyor. Putin'in kendisini masaya oturtmak için yapılan bu hamlelere karşılık alttan alta nükleer tehdidi tekrar gündeme getirmesi Washington'ın el yükseltme çabasına el yükselterek cevap anlamına geliyor. Washington'ın Rusya'yı zayıflatma ve izole etme politikasına sıkışıp kaldığını gören Putin, geri adım atmıyor. ABD Savaş Bakanı Hegseth'in Avrupa'daki NATO toplantısında Rusya'ya geçen seneye nazaran çok daha sert mesajlar vermesi, bedel ödetmekten bahsetmesi ve müttefikler arasındaki birlikten dem vurması, Trump'ın sertleşme eğiliminde olduğunun işareti olarak öne çıkıyor. Alaska zirvesi ve hemen akabindeki Avrupalı liderlerle görüşmeleri sonrasında bir momentum yakalayan Trump, Putin'i masaya oturtmayı başaramadı.
Rusya'nın isteksizliği karşısında petrol sektörünü hedef almaktan bahseden Trump, Hindistan gibi ülkeleri Rusya'yla ticaretlerinden dolayı cezalandırmaya kalkarken Türkiye'den de Rusya'dan enerji alımını sınırlamasını istedi. Rusya'nın ticari ablukaya alınması politikası Rus ekonomisine zarar verse de Kremlin'i Ukrayna konusunda masaya oturmaya zorlayacak kadar etkili olmadı. Trump, Ukrayna'ya hibe yardımları kestikten sonra Avrupa'nın finansmanıyla Amerikan silahlarını satmaktan memnun göründü. Bir yandan Rus ekonomisine baskıya devam ederken bir yandan da Avrupalıların Amerikan silahlarını alıp Ukrayna'ya vermesi, Amerika'nın hibe yardımlarından daha fazla sonuç alma ihtimali olan bir strateji olarak öne çıkıyor. Trump'ın tercih ettiği bu strateji, Avrupalıları daha fazla kaynak ayırmaya ve sorumluluk almaya zorlarken uzun vadede Amerika'nın stratejik liderliğinin altını oyma potansiyeline sahip.
AVRUPA SAVUNMA KONSEPTİ DEĞİŞİYORNATO içinde Rusya'ya karşı uzun süredir en aktif üye olan Polonya'nın savunma harcamaları Avrupa'nın savunma konseptinin geleceğine ilişkin bir fikir verebilir. Polonya savunma bütçesini gayri safi milli hasılanın yaklaşık %5'ine denk gelen seviyelere çekerek 50 milyar dolar civarında Amerikan savunma ürünleri satın almış durumda. Hegseth'in de övgülerine konu olan Polonya modeli, Trump yönetiminin Avrupa'yı hangi koşullarda desteklemeye açık olduğu konusunda iyi bir fikir veriyor. Avrupa'nın savunma bütçesini tarihi seviyelerde artırarak Washington'dan silah tedarikini artırması, Trump yönetiminin Rusya'ya karşı söylemini sertleştirmesinde etkili oluyor. Trump'ın bir süredir Avrupalıların Rusya'yla enerji ticaretine devam ettiklerini gündeme getirmemesinde de Amerikan savunma sanayiinin silah satışları rol oynuyor.
Amerika uzun süredir Avrupa'nın kendi savunmasına yatırım yapmamasını eleştiriyordu ancak Avrupa bu konuda ciddi kaynak ayırmış durumda. Kısa vadede Amerika'dan alımlar devam edecek ve Ukrayna'nın desteklenmesi en kritik öncelik olacak. Ancak orta ve uzun vadede Avrupa'nın savunma kapasitesini artırması Amerika'ya ihtiyacının zamanla görece azalması anlamına gelebilir. Washington kısa vadede Ukrayna'ya yardım yükünden kurtularak silah satışlarından kar ediyor olsa da uzun vadede Avrupa'nın kendine daha fazla yeter hale gelmesinin transatlantik ilişkinin yapısı açısından önemli sonuçları olacak. II. Dünya Savaşı'ndan beri Batı ittifakının stratejik yönelimini belirleyen ve finansman sağlayan Washington'ın bu rolünden feragat etmesi, Avrupa güvenliği açısından kısa vadede zaaf yaratıyor ancak uzun vadede Polonya ve Türkiye örneklerinde olduğu gibi Avrupa'nın kendini savunma kapasitesini artıran ve Amerika'dan görece daha bağımsız kılan bir etki yaratabilir.