Erdoğan'ın Filistin mesajı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler'de "Filistin davasının artık dünyaya mal olduğu" şeklindeki sözleri Filistin meselesiyle ilgili algının tamamen değiştiğine işaret ediyor. Öteden beri İsrail-Arap çatışması olarak kodlanmaya ve Arap ülkeleriyle İsrail'in ilişkilerinin normalleşmesi gündemiyle unutturulmaya çalışılan Filistin meselesinin temelde İsrail'in işgaliyle alakalı olduğu bütün çıplaklığıyla dünya kamuoyuna mal oldu. Son iki senede İsrail'in etnik temizlik çabaları inkâr edilemeyecek şekilde insanların gözlerinin önüne serilince, dünyanın her yerinde oluşan tepkiler ve gösteriler İsrail'e destek veren devletleri köşeye sıkıştırdı. Amerika ve Batılı devletleri köşeye sıkıştıran İsrail'in soykırımı, Filistin meselesinin algısını dünyanın gözünde tamamen değiştirdi.

BARIŞ SÜRECİNİN İFLASI

Netanyahu hükümetinin amacının "Filistin devletinin kurulmasını imkânsız hale getirmek" istediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, soykırımla Filistin halkının göçe zorlanmasına seyirci kalınamayacağına vurgu yaptı. Gazze'de yaşananların aslında İsrail hükümetlerinin 1990'lardan beri Filistin devletinin kurulması fikrine giderek uzaklaşmasının bir sonucu olduğu söylenebilir. Filistin yönetiminin ulusal egemenliğini zayıflatacak her türlü adımı atan İsrail yönetimleri, hiç sonu gelmeyen 'barış süreci' üzerinden Filistinlilerin devlet kurma kapasitelerinin gelişmesine izin vermedi. İsrail'in 'Yahudi devleti' olarak tanınması gerektiği gibi koşullar öne sürerek Filistin tarafını uzlaşmak istemeyen taraf olarak lanse eden İsrail, meseleyi terör ekseninde tanımlama konusunda nispeten başarılı oldu. Ancak Erdoğan'ın ifade ettiği şekilde soykırım ve göç baskısı üzerinden etnik temizlik girişimleri, İsrail'in gerçek niyetini açık biçimde ortaya koydu.

Amerika haricindeki birçok Batılı devlet, Filistin'i tanıma kararı almaya başlayarak Amerikan sponsorluğundaki 'barış süreci' formatında devam eden oyalama sürecinin iflas ettiğini kabul etmiş oluyor. İki devletli çözüm için iki tarafın sınırlar, Kudüs'ün statüsü ve mülteciler gibi konularda anlaşması sonrasında Filistin'in tanınmasına dayanan barış süreci, uzun yıllar İsrail'in işgalini Filistin toprakları aleyhine genişletmesine seyirci kalan bir süreç oldu. Amerika Filistin'in tanınmasını barış sürecini akamete uğratacak bir girişim olduğunu söyleyerek bunu 'yapıcı olmayan' bir adım olarak tanımlayıp veto ediyordu. Amerika bu tavrına hâlâa devam etse de bunun etkisinin kalmadığı, Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya, Portekiz, İspanya ve Belçika gibi devletlerin Filistin'i tanıma kararı almasıyla net biçimde ortaya çıktı. Ülkelerin sonucunu bekleyeceği ve kredibilitesi olan bir barış süreci kalmadığı için artık Filistin'in fiili anlamda devlet kurulması beklenmeden diplomatik olarak tanınması kritik bir psikolojik aşamanın aşıldığını gösteriyor.

FİLİSTİN DEVLETİNİN TANINMASI VE BMGK'NIN REFORMU

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistin davasının uluslararası platformlarda ve küresel düzlemde en güçlü sözcüsü olduğu herkesin malumu. İsrail'in işgali genişletme ve gerçek bir çözümü kabul etmemesine tepki gösteren Erdoğan, Birleşmiş Milletler'de Filistin devletinin tanınması çabalarına sürekli destek verdi. Sahadaki realitenin İsrail'in istediği şekilde sürekli Yahudi yerleşimcilerin genişletilmesi ve giderek Filistin topraklarının küçültülmesi politikası olduğunu gören Türkiye, yeni yerleşim inşası çabalarına her defasında tepki gösterdi. ABD Başkanı Obama'nın Netanyahu'yu yeni yerleşimlerin ilan edilmesinin dondurulmasına ikna edemediği ve bunun için siyasi maliyet ödediği bir denklemde, Türkiye'nin bunu sürekli gündemde tutması önemliydi. Birleşmiş Milletler kürsüsünde gösterdiği Filistin'in toprak kaybı sürecini gösteren haritayla dünyanın İsrail'in işgali genişletmesine seyirci kalmasına sürekli dikkat çekti ve itiraz etti. Son iki yılda yaşanan soykırım ve İsrail'in işgalinin yalın gerçekliğini öteden beri gündeme getiren Erdoğan, birçok ülkeyi daha net pozisyon almaya zorladı.