Avrupa'nın Ukrayna'da stratejik otonomi sınavı

Ukrayna savaşının kaderini bir süredir sadece cephedeki hatlar değil, Batı ittifakı içindeki yük ve rol paylaşımı etrafında şekillenen iç çelişkiler belirliyor. Trump yönetimiyle birlikte Washington Ukrayna meselesini Batı içindeki bir dayanışma konusu olmaktan çıkarıp daha fazla ABD'yle Rusya arasındaki 'büyük pazarlığın' aracı haline getirdi. Ukrayna'ya destek konusunda da 'benden bu kadar' diyerek Avrupa'nın finansman yükünü üslenmesini isteyen Trump yönetimi, doğrudan askeri yardımlarını askıya aldırmıştı. Askeri yardımlarda kendini silah satan tedarikçi olarak konumlandıran yönetim, Rusya'yla barışın şartlarını belirleme konusunda da ne Avrupa ne de Ukrayna'yla ortak bir strateji oluşturma gereği duydu. Avrupa'nın en son onayladığı Rusya'nın dondurulmuş malvarlıklarını dışarıda bırakan Ukrayna'ya yardım için borçlanma modeli de Brüksel'in Washington'tan bağımsız bir politika oluşturamadığını bir kez daha gösterdi.

AB'NİN UKRAYNA'YA YARDIMI YÜKLENME ÇABASI

ABD'nin Ukrayna'ya yardımı sona erdirmesine Avrupa'nın refleksi görece hazırlıklı olmuştu. Kiev'in finansal çöküntüyle karşılaşmaması için bir süredir Rusya'nın dondurulmuş malvarlığını kullanmayı değerlendiren Avrupa Birliği, en son 2026-2027 döneminde 90 milyar Euro'ya varacak piyasalardan borçlanma modelini tercih etti. Rusya'nın tehditleri karşısında geri adım sayılabilecek bu adım, Belçika'nın kendini garantiye alma çabasının da bir sonucu. Washington'ın Rusya'yla bir anlaşmaya varması durumunda bu fonların iade edilmesini pazarlık kozu olarak tutma çabasının da asıl etken olduğu açık. Avrupa ABD'nin Ukrayna'ya desteği azaldıkça keseyi açıyor ancak Rusya'ya karşı cezalandırıcı bir tavır almaktan kaçınarak Washington'dan bağımsız politika oluşturamadığını gösteriyor.

Avrupa'da dondurulan Rusya'ya ait varlıkların 185 milyar euro civarındaki büyük bölümü Belçika merkezli finansal takas merkezi Euroclear'da tutuluyor. Avrupa bir süredir bu fonların Ukrayna'ya yardım için kullanılmasını değerlendirmişti ancak Rusya'nın Belçikalı yetkililere karşı tehdit ve sindirme çabalarının da etkisiyle Belçika hukuki riskleri ve Rus misilleme ihtimalini öne sürerek frene basıyordu. Bu risklere karşı sağlam güvenceler isteyen Brüksel'in bu tavrı karşısında AB Rusya'ya da sert bir mesaj verecek bir adım atmaktansa farklı bir borçlanma modelini kabul etmeyi tercih etti. Rus varlıklarının kullanılması hem Moskova'ya sert bir mesaj olurdu hem de Ukrayna'ya destek konusunda ne kadar kararlı olduklarını gösterirdi.

AVRUPA STRATEJİK OTONOMİYE HAZIR MI

AB Rus varlıklarını kullanma hakkını muhafaza ettiğini ifade etse de bu varlıkların sadece faizini kullanma kararı alarak Moskova'ya fatura kesmek yerine zararı azaltma politikasına yöneldiğini gösterdi. AB, kendi bilançosunu büyüterek Ukrayna'ya yardıma devam etmeye çalışırken ABD'yi Rusya'ya maliyetin artırılması stratejisine razı edemediğini göstermiş oluyor. Aksine, Trump yönetimi Rus varlıklarının iadesini yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte barış çabalarında önemli bir teşvik olarak kullanmak istiyor. Avrupa her ne kadar Washington'ın pazarlıklarına dahil olarak barışın şartlarını şekillendirmeye çalışsa da Rusya'ya karşı sert adım atma cesaretini gösteremeyerek Trump'ın barış çabasında arka koltukta oturmaya razı olduğuna işaret ediyor. Bu da ABD'nin Batı'nın güvenlik politikaları konusunda hala birincil konumda olduğunu ve Avrupa'nın stratejik otonomi tartışmasının da en azından şimdilik teorik bir egzersizle sınırlı kaldığını gösteriyor.