Amerikan 'Savaş' Bakanlığı

Amerikan Savunma Bakanlığı yaklaşık 850 milyar dolarlık bütçesiyle aynı anda iki farklı kıtada savaş yürütebilecek tek süper gücün askeri kapasitesini organize ediyor. Bugün en yakın takipçisi Çin'in yaklaşık üç katı bütçesine sahip olan bakanlık, 2. Dünya Savaşı sonrasında küresel komünizmle mücadele adına hem Rusya'yla süper güç mücadelesini hem de Kore ve Vietnam savaşlarını yürütmüştü. 2,9 milyona varan üniformalı asker, yedek ve sivil personeliyle dünyanın her kıtasında Amerikan çıkarlarını korumak adına askeri operasyon yapabilme kapasitesine sahip olan bakanlık devasa bir bürokratik yapıyı temsil ediyor. Başkan Trump'ın bu dev yapının ismini Savunma Bakanlığı'ndan Savaş Bakanlığı'na geri döndürme çabası, Amerika'nın savunma konseptinin özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşadığı dönüşümü yönetmekte zorlandığının ikrarı anlamına geliyor.


BATI GÜVENLİĞİNİN SPONSORU

Amerika'nın 2. Dünya Savaşı'ndan net bir galibiyetle çıktıktan sonra Avrupa'nın ekonomik inşasına ve komünizmle küresel mücadeleye odaklanması, Soğuk Savaş'ın ana dinamiklerini belirlemişti. Washington, büyük güçlerin insanlığın sonunu getirecek bir nükleer savaşa sürüklenmemeleri adına 'karşılıklı kesim imha' kavramı etrafında caydırıcılığa odaklanmıştı. Kore ve Vietnam savaşlarının Amerika'nın emperyal savaşları olduğunu savunan tezler ne kadar güçlü olsa da Washington komünizmle mücadeleyi Amerikan yaşam biçimini ve kapitalizmini savunma kavramsallaşması etrafında meşrulaştırıyordu. Nükleer silahlanma yarışını Rusya'nın ayak uyduramayacağı bir seviyeye getirerek Soğuk Savaş'ı kazanmayı başarsa da Küba krizinde olduğu gibi süper güçlerin nükleer savaşın eşiğine gelmesini engellemekte zorlanmıştı.

Soğuk Savaş'ı yürütürken periferide sıcak çatışmadan kaçınmayan Amerika, uluslararası sistemin kurallarını koyma iddiasıyla Batı güvenliğinin da garantörü olarak öne çıktı. Avrupa'nın ulusal askeri kapasitenin yeniden inşası yerine liberal pazar ekonomisinin ve demokratik kurumların gelişmesine odaklanmasını isteyen ABD, NATO'ya en büyük katkıda bulunan güç olarak öne çıktı. Birçok küresel ve bölgesel meselede Batı'nın stratejik yönelimi Washington'da belirlenirken Avrupa'dan Amerika'nın yanında yer almaktan öte bir çaba beklenmiyordu. Bu dönemde Avrupa'nın korunması ve Rusya'yla komünizm mücadelesi konularındaki Amerikan stratejisinin asli uygulayıcısı olarak öne çıkan Savunma Bakanlığı, 'uluslararası kurallara dayalı' sistem kurma iddiasıyla öne çıktı. Soğuk Savaş'ın Amerika'nın Rusya'yı mağlup etmesiyle küresel bir mücadeleden gene zaferle çıkan Amerika, 1990'lardaki tek süper güç anını yönetmekte zorlandı.


TERÖRÜN 'APTALLAŞTIRDIĞI' AMERİKA

Dünyanın tek süper gücü haline gelmesine karşın Bosna savaşı ve Ruanda'daki soykırıma müdahale etmekte zorlanan ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında 'teröre' savaş açtı. Hedefleri belli ve zafer kıstasları belirlenmiş geleneksel savaş ve askeri operasyonlardan farklı olarak, terörle savaş somut bir aktörden ziyade bir kavramla savaşı temsil ediyordu. Afganistan ve Irak örneklerinde olduğu gibi sonu gelmeyen sürekli savaş hali, Amerikan stratejistleri tarafından küresel terörle mücadelenin savaş konseptini muğlaklaştırdığı ve sonuç olarak Amerika'yı stratejik anlamda 'aptallaştırdığı' şeklinde eleştirildi. Savunma Bakanlığı'nın asli misyonunun Amerika'nın savunmasından küresel terörle mücadeleye doğru evirilmesi, kritik bir kavramsal kırılma anıydı ancak Amerikan stratejistleri bu anın hakkını vermekte zorlandı. Terörle mücadeleye odaklanırken Çin'in yükselişini ıskaladığını düşünen Washington, Obama döneminden beri tekrar Asya'ya odaklanmak için sürekli yeni stratejik çerçeve metinleri üretmeye çalıştı.

Asya-Pasifik ve Hint-Pasifik stratejilerinin amacı, Amerika'nın bu yüzyıldaki en büyük rakibi Çin'le rekabet ve mücadelesini yönetmekti ancak dört başı mamur bir strateji üretilemedi. Biden'ın hem iş birliği hem rekabet, Trump'ın ise ekonomik baskı ve cezalandırma stratejilerinin sonuç almakta zorlanması, Washington'ı endişelendirmeye devam etti. Ne Biden'ın Rusya'yı izole etme politikası ne de Trump'ın Putin'le diplomasi çabaları Rusya-Çin yakınlaşmasını engelleyebildi. Aksine Çin'in Batı dışında alternatif arayışların liderliğine soyunma egzersizlerine çanak tutan Washington, şimdilerde askeri gücünü rahatça kullanmaktan çekinmeyeceği mesajı vermeye çalışıyor. Trump'ın Savunma Bakanlığı'nın ismini değiştirme çabası, rakip ve hasım aktörleri diyalog yoluyla ikna edemezse yaptırımlar, ek vergiler ve askeri müdahale ile cezalandırmayı rutin hale getirme girişimi olarak okunabilir.