Okla vurulan leyleğin Çekmeköy'den Antik Yunan'a uzanan öyküsü

Dün İstanbul'da sıcak hava ağır bir yük gibi omuzlarıma çökmüş beni eziyordu. "Hava sıcak olunca insanın içinden, görünmez bir elbise gibi, sıcağı üzerinden çıkarıvermek geliyor" diyen Fernando Pessoa 'ya hak verip, 'boğazlı bir kazak gibi' gırtlağımı sıkarak nefesimi kesen sıcaktan 'soyunmak' için ne yapabilirim diye düşünürken deniz imdadıma yetişti. Taksim'den Kadıköy'e gitmek için her zamanki metro-Marmaray rotamı değiştirmeye karar verdim. Fünikülerle Kabataş'a inip, motorla karşıya geçip yolculuk boyunca beni sarıp sarmalayan sıcak havayı Marmara'nın mavi sularına atacaktım. Öyle de yaptım! Motorun açık alanında oturdum, rüzgarın da yardımıyla 'sıcağı üzerimden çıkarıverdim!' Sıcağın her bir parçasını usulca motorun denizde yarattığı köpüklü dalgalara bırakırken "Daha kaç yaz kaldı önümde acaba" diye düşünüyordum. Az önce denize bıraktığım 'sıcak hava'ya haksızlık mı yapıyorum acaba derken birden gökyüzünde yüzlerce leylek belirdi. Kuzeyden, Karadeniz tarafından güneye doğru uçan yüzlerce leylek Motorun güvertesinde bir telaş başladı. Herkes telefonlarını çıkardı başımızın üzerinden geçip giden leyleklerin fotoğraflarını çekiyordu. "Bir yaz daha bitti işte! Leylekler gidiyor, kış geliyor" dedim kendi kendime, üşüdüm! OKLA VURULMUŞ LEYLEĞİN PEŞİNE DÜŞTÜM Kadıköy'de buluştuğum arkadaşıma leylekleri anlatırken sosyal medyada okla vurulmuş bir leyleği fotoğrafını gösterdi. Benim gökyüzünde gördüğüm leyleklerin geldiği tarafta, Çekmeköy'de bir evin çatısında çekilmiş fotoğraf. Boynunda okla öylece duruyormuş zavallı Evin sahibi leyleği bu halde görünce hemen belediyeyi aramış. "Bizim yapacak bir şeyimiz yok" deyince itfaiyeyi çağırmış. Gelmişler, yakalamaya çalışırken okla vurulmuş leylek uçup gitmiş. Ev sahibi, "Gayet güzel uçtu, uçamayacak durumda değildi" diyor. Şimdi nerede olduğu, kış gelirken benim kaçtığım 'yaz'ın, 'sıcak havalar'ın peşinden güneye uçarken Türkiye'de mi yoksa kuzeyde başka bir ülkede mi okla vurulduğu bilinmiyor. Bana fotoğrafı gösteren arkadaşım telaffuz edemediği Almanca bir 'kelime'yi söyleyip "Bu okla vurulan leylekler çok ünlüymüş" dedi. "Bu leylekler sayesinde kuşların belli dönemlerde göç ettiği bilimsel olarak ispatlanmış." O bir şeyler anlatmaya devam etti. Ben internette, 'görünmez bir elbise gibi üzerimden çıkarıp attığım sıcak hava'yı kaçırmamak için her yıl binlerce kilometre yol giden 'okla vurulmuş leyleğin' peşine düştüm. Çekmeköy'de bir çatıda okla vurulmuş bir leylek görüldü. KIŞ GELİNCE NEREYE KAYBOLUYOR BU KUŞLAR Arkadaşımın yarım yamalak, '240 karakterlik Twitter bilgisiyle' söylemeye çalıştığı Almanca kelime 'Pfeilstorch'muş. Kabaca 'Oklu Leylek' demekmiş Alice'ın yerdeki bir deliğe giren beyaz tavşanın peşinden harikalar diyarına dalması gibi ben de 'Oklu leyleğin' peşinden daha önce hiç duymadığım bir öykünün içine düştüm Sıcak havayı üzerimden çıkarmak için deniz yoluyla Avrupa Yakası'ndan Asya'ya geçme maceramın sonunda kuşların kuzeyden güneye düzenli şekilde göçlerinin bilimsel ispatının öyküsünü okurken buldum kendimi. Birkaç yüzyıl öncesine kadar bizim artık ilkokulda öğrendiğimiz bazı kuş türlerinin yılın belirli zamanlarındaki göçü insanlık için büyük bir sırdı. Kuşların yılın belirli zamanlarında görünüp belirli zamanlarında ortadan kayboldukları biliniyordu. Antik Yunan'da Herodot gibi tarihçilerin metinlerinde kuşların 'göçü'nde bahsediliyordu. Ancak kimsenin kuşların nereye gittiğiyle ilgili bir fikri yoktu. Kış uykusuna yattıklarına bile inanılıyordu. Homer turnaların Afrika'daki pigmelerle savaşmak için güneye uçtuğuna inanıyordu. Romalı doğa bilimci Pliny'e göre bu pigmeler koçlara binerek turnalar mızrak atıyordu. Aristoteles milattan önce 4. Yüzyılda yazdığı 'Hayvanların Tarihi Üzerine' adlı kitabında 140 kuş türünü tanımlayıp kuşların ortadan kaybolmadan önce nasıl şişman tekrar görünür olduklarında ise nasıl zayıf olduklarından bahsediyordu. Göç ettiklerine dair şüpheler vardı ama nereye gidiyorlardı 1703'te Harvard'da bir profesör kuşların 'Ay'a gittiğini bile yazdı!