Valimizin tarih bilgisi de bu kadar işte
Pazar günü gevşek gevşek otururken bana genellikle çok eğlenceli şeyler gönderen bir arkadaşımın WhatsApp mesajını açtım. Bu sefer konu ciddiydi, Erzurum Valisi Mustafa Çiftçi, 2. Abdülhamid'in tahta çıkışının sene-i devriyesini anma ihtiyacı duymuştu.
Valinin bu amaçla yazdığı mesajı okumadım bile, arkadaşıma da onun yüreğini soğutacağını düşündüğüm bir cevap yazdım. Ama arkadaşım benim valinin mesajını okumadığımı hemen anladı, 'Oku onu' diye ısrar etti.
Okurken sahiden yüzüm kızardı. Buraya da ibreti alem için aynen koyuyorum:
"Bugün Osmanlı Cihan Devleti'nin büyük Sultanı ve Halifesi 2. Abdülhamid Han'ın tahta çıkışının yıl dönümünü idrak ediyoruz. Sultan Abdülhamid Han 31 Ağustos 1876'da dünyanın ve devletimizin en buhranlı dönemlerinden birinde, üç kıtaya hükmeden Cihan İmparatorluğu'nun başına geçmiş; iradesi, kararlılığı, dehası ve ileri görüşlülüğü ile milletimize rehber olmuştur.
Düyûn-ı Umûmiye idaresini kurarak devletin borç yükünü hafifletmiş, memlekette büyük bir imar ve eğitim seferberliği başlatmıştır. 33 yıllık hükümdarlığı süresince cami, mektep, medrese, hastane, çeşme ve köprü gibi pek çok eseri Osmanlı coğrafyasına kazandırmış, Hicaz Demiryolu'nu inşa ettirmiştir. Özellikle eğitim ve ilim meselelerine verdiği değerle Osmanlı Cihan Devleti'nin ve milletimizin kalkınması için çok büyük adımlar atmıştır. Nitekim Osmanlı tarihinde ilk defa meclis açan ve ilk defa anayasa ilan eden padişahtır.
Sultan Abdülhamid Han Osmanlı Cihan Devleti'ni güçlü bir diplomasi ile yönetmiş, emperyalist güçlerin baskılarına boyun eğmeyerek ayakta durmayı başarmıştır. Cesareti, metaneti ve bağımsız kararları ile Osmanlı Devleti'ni dirayetle yönetmiş, 'ulu hakan' olarak adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Bu vesileyle Sultan 2. Abdülhamid Han'ı rahmet, minnet ve şükranla anıyorum."
Neresinden başlayayım bilemedim. En iyisi valimizin Abdülhamid için söylediği 'Düyûn-ı Umûmiye idaresini kurarak devletin borç yükünü hafifletmiş' ifadesinden başlamak.
Osmanlı, 19. yüzyıl modernleşmesini büyük ölçüde Avrupa'dan borç alarak finanse etmeye çalıştı. Ama alınan bu borçların mesela eğitime, mesela ordunun modernleşmesine, mesela endüstriyel gelişmeye harcanması beklenirken onun yerine önce Çırağan Sarayı'nı, ardından Dolmabahçe Sarayı'nı inşa etti Osmanlı sultanları. Demek o zamanlar da itibardan tasarruf olmuyordu.
Osmanlı borçlarını ödeyemez duruma gelince de, Batılı borç veren bankerler kendi devletleri aracılığıyla Osmanlı üzerinde ağır bir baskı kurdu. Bu baskıların neticesi, Duyûn-u Umumiye (Borçlar İdaresi diyelim) adlı bir Batılı kurumun Osmanlı başkentine kurulması oldu.
Duyûn-u Umumiye, bugün İstanbul Erkek Lisesi'nin bulunduğu binadaydı. Biliyorsunuz, bu bina Cağaloğlu semtinde. Oysa Osmanlı o vakte kadar (müslüman olan İran dışında) hiçbir ülkeye sarayın yakınında büyükelçilik açma izni vermemişti.
Duyûn-u Umumiye idaresi, Osmanlı'nın vergi gelirlerini tahsil ediyordu. Yani, Avrupalı alacaklılar bu idare aracılığıyla alacaklarını doğrudan Osmanlı'nın vergi gelirlerine daha kaynağında el koyuyordu.
Duyûn-u Umumiye'den habersiz ve izinsiz devlet bütçesi hazırlanamıyor, devlete memur alınamıyor, yatırım yapılamıyordu. Osmanlı'nın askeri harcama yapamaması ordusunu modernleştirmeyi tamamlayamaması ve bu arada Abdülhamid döneminde donanmanın Haliç'te çürümesi de Duyun-u Umumiye'nin bu sert yetkileri yüzündendi. (Vali bir başka yerde'Emperyalist güçlerin baskılarına boyun eğmeyerek' diyor, eğmemiş hal buydu.)
Valimizin 'Borç yükünü hafifletti' dediği ve Abdülhamid'in başarı hanesine yazdığı Duyûn-u Umumiye İdaresi böyle bir şeydi. Abdülhamid mezarından kalksa ve valinin bu yazdığını görse onu herhalde elinde terlikle kovalardı.