Sıcak paraya bir kez daha elveda: Kaç para kaybettiler
Türlü çeşitli isimleri var, yabancılar 'carry trade' diyorlar, biz 'sıcak para.'
Adının önemi yok, yöntemin var:
Diyelim ki yabancı para cinsinden birikimleriniz var, dolar, euro, Japon yeni, Suud Riyali, Rus Rublesi fark etmez. Bu ülkelerden birinin vatandaşı veya Türk vatandaşı olmanızın da çok önemi yok yöntem açısından.
Yabancı parayı getirip TL'ye dönüyorsunuz ve o TL ile gidip kolayca likide dönebilir bir yatırım aracı alıyorsunuz. Bu araç, çoğunlukla DİBS diye kısaltılan devlet iç borçlanma senetleri.
Umduğunuz şey şu: TL ansızın değer kaybetmeyecek, değer kaybı görece istikrarlı olacak ve bu arada sizin yatırım yaptığınız DİBS'lerin fiyatı ansızın düşmeyecek (yani faizi yükselmeyecek).
Bu iki şart bir arada yerine geldiğinde siz kendi öngördüğünüz süre kadar TL'de kalıyor, faiz geliri elde ediyor, sonra da TL'nizi geldiğiniz yabancı para hangisiyse ona çevirip o para cinsi üzerinden kazanç elde edip evinize geri dönüyorsunuz.
Eğer bu sürecin sonunda elde ettiğiniz kazanç, paranızı hiç buraya getirmeseniz evinizde elde edeceğiniz kazançtan düşükse zarar ettiniz, yüksekse kâr.
Şimdi geçen hafta Türkiye'de yaşanana bakalım:
Çarşamba sabahı Ekrem İmamoğlu şafak operasyonuyla gözaltına alınınca döviz kurunun sıçraması beklenirdi, nitekim öyle oldu. Merkez Bankası da müdahalede biraz geç kalınca dolar kuru bir ara 41 liraya kadar gitti, sonra 38 liraya geldi. Bugün hala orada duruyor.
Kurdaki bu sıçrama, dövizini getirip TL cinsi DİBS alanların elde etmeyi umdukları kazancı sildi; hatta pek çoğu için gelirken sahip olduğu paranın daha azıyla eve geri dönme riski yarattı. (Unutmayın, o yatırımcı kazanç hesabını TL üzerinden değil kendi para birimi üzerinden yapıyor.)
Sadece bu da değil. Yabancı parasını getirip DİBS alanlar, ellerindeki DİBS'leri satmaya başladılar. Bunlar çok satılınca fiyatları düştü, yani faizleri yükseldi. Düşük fiyattan satmak, üstüne bir de kurdaki sıçramayı ekleyince, yatırımcının zararını büyüttü, başlangıçtakinden daha az dolar satın alabilmesine neden oldu.
Türkiye 2018 yılından beri bu çeşit kur sıçramalarını yaşıyor; her seferinde bu carry trade-sıcak para parası zarara uğruyor.
Evet doğru sıcak para çok da tercih edilecek bir şey değil; çünkü doğası gereği kendi ülkesiyle sizin ülkeniz arasındaki faiz farkından para kazanmaya çalışan, üretici olmayan spekülatif bir para bu. Ama sorun o tür yatırımcının varlığında değil, sizin o tür yatırımlara muhtaç kalıp ekstra faiz geliri vermek zorunda kalmanızda. Evinizi düzeltmezseniz bu spekülatöre ne kadar kızabilirsiniz.
Türkiye'de enflasyon ile döviz kuru arasında belirgin bir geçişlilik var, bunun iki temel sebebinden biri ülkemizin ithalata dayalı olması, diğeri ise vatandaşın uzun dönemde TL'ye olan güvenini kaybedip kendi gündelik giderini ve kazancını bile dolar üzerinden hesaplaması, yani ekonominin teknik tabirle 'dolarize' olması. Ülkemizde bir döneme kadar ev kiraları bile dolarla belirlenirdi, AVM'lerdeki kiralar TL'ye döndü diye onca AVM yatırımcısı battı bu ülkede.
Yani döviz kurunun enflasyonu, enflasyonun da döviz kurunu yükselttiği bir kısır döngüdeyiz kendimizi bildik bileli.
Bu durumda bir hükümet yetkilisi çıkıp "dezenflasyonist politika izleyeceğiz" dediğinde hemen şunu anlıyoruz: Döviz kurlarının enflasyon kadar artmasına izin verilmeyen bir döneme girdik.
Çarşamba sabahına kadar öyle bir dönemdeydik. Döviz kurları, enflasyondan bir hayli az artıyordu. Bu sayede Türk vatandaşları bile güvenmeye başlamış, bankalarda yatan 140 milyar dolarlarını bozdurmuş, TL varlıklara geçmişti.
Ama işte 19 Mart darbesi geldi, bu darbeyi yiyen yerli yabancı yatırımcı zarar yazdı. Yabancılar için iş kolay, bir daha gelmezler, olur biter. Peki yerliler ne yapacak Çünkü çarşambadan itibaren zarar edenlerin çoğu aslında yerlilerdi.