Ben başlıktaki soruya daha ilk cümlede cevap vereyim ama siz yazının devamını da okuyun:
Hayır, değildir!
Bu kısacık ve kestirme cevabın açıklamasını yapmak için önce size F-35'in ne olduğunu anlatmalıyım.
Nerede F-35'in adı geçse, bir "Beşinci nesil savaş uçağı" lafı görüyorsunuz. Baştan söyleyeyim, "beşinci nesil" öyle evrensel olarak tanımlanmış bir şey değil savaş uçakları için ama genel bazı tanımlar var.
Bunlardan birincisi bu uçakların radar izlerinin küçük olması, yani radarda görünmezliğe sahip olmaları.
İkinci önemli özellik, bu uçakların savaş uçağı olmak kadar birer "platform" olmaları. Yani, bu uçaklar gelişmiş bilgisayarları ve komuta-kontrol özellikleri sayesinde hem bir yandan kendilerine eşlik eden insansız hava araçlarını yönetirken bir yandan da savaş sahasında mesela kara birlikleriyle mesela deniz kuvvetleriyle koordinasyon sağlayan kumanda modülü gibi davranabiliyor. Örneğin savaş gemisinden fırlatılan seyir füzesinin kontrolunu bir süre için devralıp onu yönlendirebiliyor vs vs.
Üçüncü önemli özellik, bu uçakların bir ortak yapay zekaya sahip olması ve bu yapay zekanın pilota yardımcı olması. Uçakların gelişmiş bilgisayarı bütün uçuş kayıtlarını, menevraları vs kaydediyor ve sonrasında ortak bilgisayara gönderiyor. Bu ortak bilgisayardaki nöral ağ bir makine öğrenmesi olarak çalışıyor ve eğer uçakların geçmiş uçuşlarından çıkarılacak dersler varsa onları bütün uçaklara yolluyor. Yani diyelim Amerikalı bir pilotun tecrübesi, bir süre sonra bu uçağı kulanan bütün pilotların tecrübesi haline gelebiliyor.
Dördüncüsü, uçağın kendi radarları ve yerdeki radarlarla ortak çalışabilmesi, ona ve elbette kullanan pilota "durumsal farkındalık" adı verilen yeteneği kazandırıyor. Yani uçak savaş sahasında olan biten her şeye hakim durumda oluyor.
Bu saydıklarım dışında yeni başka özellikler de eklemek mümkün ama bu dört temel özellik çok önemli yenilikler.
Baktığımızda bugün dünyada Amerika'nın F-22 ve F-35'i, Çin'in Chengdu J-20 ve Shenyang J-35'i, Rusya'nın Su-57'si "savaşa hazır" kabul edilen beşinci nesil uçaklar olarak öne çıkıyor. Tabii Türkiye dahil çeşitli ülkelerin beşinci nesil uçak geliştirme girişimleri de devam ediyor.
Bizim bugünkü konumuz diğer dört beşinci nesil uçak değil F-35 olduğu için onu konuşalım.
Bu platformun, yani F-35'lerin en önemli özelliği, eskiden bildiğimiz öyle savaş uçaklarının karşı karşıya geldiği ve TopGun filminde seyrettiğimiz türden "Dog fight"lara girişen savaş uçaklarının tam tersi olması. Evet bu uçaklar da manevra kabiliyeti yüksek uçaklar ama esasen savaş sahasında uzakta durmak, uzaktan savaşı yönetmek ve füzeleriyle uzaktan atış yapmak için varlar. O yüzden radarlara görünmezlik önemli. Düşman onları görmüyor, nerede olduklarını bilmiyor ama vuruluyor.
Buraya kadar bölümü hep övgüydü ama bu uçağa yönelik ciddi eleştiriler de var.
F-35, üretim programındaki aksamalar, yapılan vahim yanlışları düzeltmek için girişilen tasarım değişiklikleri ve başka bir sürü faktör yüzünden eleştiriliyor. En büyük eleştiri bu uçağın fiyatı ve havadaki yetenekleriyle ilgili. Uçağın en düz versiyonu olan F-35A'nın fiyatı 82,5 milyon dolar. Dikey kalkış özellikli F-35B versiyonu 109 milyon dolar ve onun bir varyantı olan F-35C 102 milyon dolar.
Mesele sadece fiyat değil. Uçağın tasarımında yapılan ve aslında hala yapılmaya devam eden değişiklikler yüzünden uçağın güvenirliği konusunda da ciddi sorular var.
Üretim programının sürekli aksaması, maliyetlerin sürekli artması bazı ülkeleri bu uçağı almaktan caydırmaya başladı. İşte son örnek İspanya. Bu kadar para vermeye değmeyeceğini düşündüler ve almaktan vazgeçtiler. Yunanistan sırf Türkiye ile olan Ege rekabeti yüzünden bu uçağı almak istiyor ama içeride çok sert eleştiriler var. Amerika'nın kendisi bu uçağın alımını azaltmaya başladı.
Türkiye, ta 1980'lerden itibaren NATO içinde başlayan bu uçağın tasarım programının kurucu ortaklarından biriydi. Bugün bu yazıda bu konuyu tartışmayacağım, Amerika tarafından F-35 programından dışlanınca kendi hava kuvvetleri planlamasında ciddi bir sorun yaşadı, bugün dahil yaşamaya devam ediyor.
Bu sorunlar Türkiye'yi zaten uzun yıllardır hayalini kurduğu "kendi uçağını kendin yap" programına zorladı ve sonuç olarak ortaya Kaan çıktı. Aslında daha çıkmadı ama Kaan konsepti oluştu, uçan prototiplerimiz var ve geliştirme programı devam ediyor.
F-35'i geliştirmek Amerika başta NATO'nun 15 yıldan fazla zamanını aldı. İlk F-35 eksikleriyle 2006'da uçtu. Bugün hala Amerika hariç hiçbir ülkenin F-35 ihtiyacı tam olarak karşılanmış değil. Yani işler çok yavaş yürüyor.
Buna karşılık Kaan'ın ilk konseptinin ortaya atılmasıyla uçan bir Kaan'ın üretilmesi arasında geçen süre gerçekten etkileyici derecede kısa oldu. Son haftalarda bu uçağa karşı ağır bir haksızlık kampanyası yapıldı, bu uçak hala geliştirme aşamasında olan ve zamana ihtiyaç duran bir uçak. Ve Türkiye'nin mühendisleri gerçekten çok büyük bir hızla çalışarak uçağı geliştiriyor. Adeta milli bir seferberlik var Kaan için.
Düşünün, bir yandan Aselsan ve Bilkent ortak radardan gizlenme teknolojisine uygun malzeme üretiyor, bir yandan jet motoru yapılıyor, bir yandan binlerce yazılım mühendisi Kaan'ın uçuş sistemleri ve yapay zeka bilgisayarı için kod yazıyor. Şimdiden milyonlarca satır kod yazılmış durumda Kaan için.
Bu yapılanların gerçek manada bağımsızlık elde etmek için olan önemi bir yana, ortada müthiş bir çaba var. Zaman zaman aksamalar yaşanması, başarısızlıklar olması çok doğal ama şu ana kadar öyle üzüntüden yere yıkılmamıza neden olacak bir başarısızlık görmedik.
Kaan'ı geliştirirken gördüğümüz bu gayret ve hız, bana soracak olursanız F-35 programına geri dönmeyi gereksiz hale getirdi. Daha doğrusu bu özgüveni Türkiye'ye verdi.
Kaan'da elde edilen başarı Türkiye'ye kendi tarihinde daha önce tanık olmadığı bir başka imkanı da getirdi: Ortak üretim.
Şimdiden Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Endonezya gibi ülkeler Kaan programına ortak olarak katılma arzusu gösteriyor. İddiaya göre onlara yakında İspanya da katılacak.