İnsanlığın yüzlerce yılda oluşturduğu birikime ne oldu

Bundan binlerce yıl önce, birbirine onbinlerce kilometre mesafede üç ayrı coğrafyada neredeyse eş zamanlı olarak aynı fikir doğdu:

Eski Yunan'da Platon, Çin'de Konfiçyus ve Hindistan'da Valluvar, devlet yönetimlerinin 'erdemli' olması gerektiğini söyledi.

Bu düşünce, uygarlık tarihinin biçimlenmesinde çok büyük rol oynayan bu üç düşünüre 'emperyalizmin emri' veya 'bir dış gücün talimatı'yla değil, kendiliğinden gelmişti.

İnsan olmanın ve bu dünyada insan olarak yaşıyor olmanın anlamını araştırırlarken bu yüce duyguya, 'erdem'e ulaşmışlar ve insanların ortak yönetiminin amacının da 'erdem' olması gerektiğini söylemişlerdi.

Elbette onlar yaşarken de 'Erdemli yönetim' bir idealdi, ulaşılması gereken bir hedefti, bugün de öyle.

Ama insanlık 'erdemli' olma arayışından hiçbir zaman vaz geçmedi. Çünkü 'erdemli olmaya çalışmak' bugünün moda tabiriyle 'organik' bir tutum, yani bizim doğamızdan gelen, ortak yaşamın yapıştırıcısı olmasını istediğimiz tutum. Ahlakımızın temeli bu.

Baktığınızda İslam uygarlığı da, Ortaçağ karanlığının Katolik din devletleri de, ıssız bir adada yaşayan topluluklar da, modern zamanlar da hep erdemi öne çıkarmıştır.

Erdemli olmayı aramak, insanın özünde iyi kalpli bir varlık olduğuna dair inanç aslında.

Erdem, tabii çok geniş bir kavram. Siyasal anlamda modern çağın başlangıcını 1776 Amerikan Devrimi ve 1789 Fransız Devrimi olarak kabul edecek olursak, her iki devrimin de temel yazılı belgesinin insan haklarından söz etmesi boşuna değil.

Bir felsefe olarak modernizm felsefesi ve ona dayalı Aydınlanmacılık fikri, bu devrimlerden önceye dayanır ve o felsefe de insana din dışı yeni bir ahlaki dayanak arar. Arayıp bulduğu şey, bir kez daha erdem fikridir. Erdemli yönetim, insan haklarına dayalı yönetimdir.

*

Bu uzun tarihi girişi yapmamın sebebi, özellikle son bir yılda insanlığın bu binlerce yıllık 'erdemli olmak' anlayışından uzaklaşmakta olduğuna dair gözlemlerim.

Son çarpıcı örneğimiz bugünlerde Amerika'da hararetli bir tartışmanın konusu olan Venezuela'dan çıkan ve uyuşturucu taşıdığı öne sürülen küçük tekne ve botlara Amerikan ordusunun düzenlediği saldırılar.

Tartışma üç soru etrafında biçimleniyor.

Birinci soru, Amerika açısından bu bir 'savaş' mıdır Eğer öyleyse, Amerikan Anayasası gereği yönetimin gidip Kongre'den onay alması gerekiyordu. Böyle bir şey yapılmadı. Peki savaş değilse uyarıda bile bulunmadan, yakalamaya hiç çalışmadan doğrudan denizdeki teknelerin askeri silahlarla vurulmasının meşruiyeti nereden gelir

İkinci soru, Amerikan ordusunun sivillere ateş açması normal midir Eğer o siviller ellerinde silah taşıyor ve Amerikan askerlerine ateş açmaya hazırlanıyorsa, evet normal ama durum bu değil. Amerikan istihbaratı bu botlardaki kişilerin uyuşturucu kaçakçısı olduğunu söylüyor. Buna dair bir kanıt yok ama öyle kabul edilseler bile onlar hala siviller. Pentagon, bu kişilerin taşıdığı uyuşturucunun Amerikalıları öldürdüğünü, dolayısıyla bu kişilerin Amerika için tehdit olduğunu söylüyor, bu doğru olsa bile o botlardaki kişiler hala sivil.

Üçüncü soru bu bir savaş olsa ve karşıdakiler sivil değil de Amerikan halkına karşı tehdit içeren uyuşturucu kaçakçıları olsalar bile, ilk saldırıda hayatta kalanları öldürmek savaş suçu değil midir Bu soru, eylül ayı başına ait bir saldırının görüntülerinin Pentagon tarafından açıklanmasından sonra ortaya çıktı. İlk füze tekneyi vuruyor, bazı kişiler hayatta kalıyor ve boğulmamak için batmakta olan tekneye tutunuyor, derken ikinci saldırı geliyor ve bu hayatta kalanlar da öldürülüyor.

Amerika, böyle konularda bizlerden bir hayli farklı bir ülke. Dünyanın başka orduları ve devletleri de şu an Amerika'nın Venezuela'ya yaptığına benzer şeyler yaptı ama hep yaptığını inkar etti.

Amerika ise neyse ki hala bu konuları açık açık konuşuyor. Hatırlayın, 11 Eylül saldırıları sonrası işkenceye hukuki kılıf bulmaya kalktılar ve kendilerince buldular. Başkalarının gizlice yaptığı işleri açıkça yapmak ve konuşmak Amerika'ya özgü bir 'erdem'.

Amerika'nın bugün kendisi için yaptığı tartışmada söylenenlerin ve yaşananların çok benzerlerini İsrail'in Gazze saldırıları sırasında gördük zaten. İsrail askerleri sivilleri, çocuk kadın demeden göre göre, bile bile öldürdü defalarca. Üstelik bunlar belgelendi. Ve bu sebeple İsrail şu anda Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.